Cevikce / Haber ayrıntısı

“Politika yazmayacagim” dedim, AMA!

Olaylari bilimsel ve nesnel görmek ve yorumlamak için su iki ana kural, kesinlikle akilda tutulmalidir:
 

Birincisi, “olay nerede ve ne zaman olmustur?”, ikincisi de, “her olayin temelinde, öncelikle ekonomik nedenler yer alir”. Ilkinden baslayalim; Olayin yerini ve tarihî evresini bir yana birakip yorumlamaya girisenler, ya bilerek halkta istedikleri algiyi yaratmak için, ya da bilmeyerek, yanlis yaparlar. Genellikle olayda baslica ve özellikle kamusal sorumlulugu olanlar, olayin ilk günlerinde, aylarinda ve hatta yillarinda, bu yanlisa düserler ya da düsmeyi yeglerler! Onlara göre, 1950’de çok partili yasama geçtigimizden beri olan, dogrudan ve dolayli askeri darbelerin ve kalkismalarin ortak nedeni, “halk iradesine karsitliktir”. Bundan kasit ta, Askerlerin aslî sahibi olduguna inandiklari “devlet vesayetini” seçilmislere devretmemekte direnmeleri. Oysa ülkenin içinde bulundugu toplumsal yapi ve tarihî dönem açisindan, 15 Temmuz darbe kalkismasini, ne 27 Mayis 1960’a, ne 22 Subat 1962 Talat Aydemir olayina, ne 12 Mart 1971 muhtirasina, ne 12 Eylül 1980’e ve ne de 1997’deki 28 Subat sürecine benzetebilir ve karsilastirabilirsiniz. Hele ki, dünyanin tam da küresel sermayenin güdümüne girdigi bir zamanda olan 12 Eylül 1980’den 36 yil sonra, çok farkli bir yapisal ortamda yani 100 milyona yaklasa nüfuslu, en büyük 20 ekonomiden biri ve laik demokratik yapisiyla Müslüman ülkelere tek örnek ve de tarihin uygarlik açisindan en yüksek degerlerine ulasmis Avrupa Birligi'nin kapisindaki Türkiye Cumhuriyeti'nde, bir gecede yüzlerce insanin canini alan, çocuklarin bilgisayarlarindaki vurdu-kirdi klipleri gibi ama omuzlari kalabalik büyük çocuklarin oynadigi bu “kalkismayi(!)” geçmisteki darbe nedenleriyle açiklamak, dogru olmaz. Dolaysiyla, özellikle, orduda, yargida ve milli egitimde son on yilda yapilan yanlislar yüzünden ortaya çikan bu günkü hastaligin, geçmistekilerin birbirinden çok farkli nedenlerine dayanarak ve aspirin (kanun hükmünde kararnamelerle) tedavisiyle düzelecegine inanmak, umuttan öte bir gerçege dönüsmez. Gelelim, çok daha önemli olan ikinci kurala: Bu kalkismanin daha ilk adiminda alt edilmesi, diger güçlü karsi çikislarin yaninda asil, halkin cani pahasina “direnme hakkini” kullanmasi sayesinde olmustur. Böyle oldugunu ve nedenini en özlü bir dille Cumhurbaskani Erdogan su çok önemli saptamasiyla belgeledi; TRT’deki söylesisinde kendisine sordular, “Sayin Cumhurbaskani, halkin size böylesine sahip çikacagini bekliyor muydunuz?” . Cumhurbaskanin yaniti, çok açik ve dogruydu, “millet aslinda kendi hakkina sahip çikti. Çünkü on dört yildir bizim yaptigimiz hizmetler sayesinde halkimiz, bu gün özellikle ekonomik açidan geçmiste olmadigi kadar, imkânli ve rahatlik içinde, bu sebeple maddi açidan elde ettigi bu hizmete karsilik, canlarini ortaya koyarak bize sahip çikmalarini çok manidar buluyorum ve minnet ve sükran duygularimla takdir ediyorum”. Sayin Cumhurbaskani'nin bu mealdeki sözlerinin tek cümleyle özeti, “bu olayda sonucu belirleyen direnisinin temelinde, halkin “asini ve isini” koruma içgüdüsü ve iradesi vardir”. Bu yanitiyla Cumhurbaskani, kuramsal bir savi degil, içinden geldigi halkinin bir somut gerçegini açikliyor. Denecek ki, neden daha önceki darbelerde halk direnmemistir? Bunun yaniti da Cumhurbaskani'nin sözlerinde var. “On dört yildir verdigimiz hizmetler sayesinde…” demekle, her evde birden fazla emegin varligini ve asgari ücretle de olsa yine her ailenin as-is konusunda kendini güvende hissettigi, gerçegini vurguluyor. Halkin böyle gördügü bu günkü ekonomik yapi, elbette sadece son 13 yildaki hizmetin degil, kurtulusta ayaginda çarik, toplu igneye muhtaç halkimizin, 21.Yüzyil'a girerken 80 yilda, akil ve bilek gücüyle üreterek, basta ulasim, enerji, tarim ve sanayideki yüksek kapasitenin ve hala satip, satip bitiremedikleri yüzlerce Kamu Iktisadî Tesebbüsü'nün eseridir. Dolaysiyla, biz sosyal demokrat iktisatçilar, yapisal sorunlarin devam ettigini, disa bagimliligin arttigini ve ekonomik genel dengelerin küresel sermaye baskisiyla kirilganligini asamadigini, tartissak ta, özellikle tam istihdam düzeyine ulasmamis yani gelismekte olan bütün ülkelerin halklari gibi ortalama yurttasin tek derdi, günlük yasamidir. Yani, sahip olduklariyla bu günün ve hemen yarinin en azindan devamini düsünür. Bu gün en düsük gelir grubundan her ailenin, basini sokabildigi bir evi, üçüncü el de olsa tekeri dönen bir arabasi ve borç yükü altinda bir kredi karti var. Kimse, artik birakiniz on yili, bir yil ötesinin hesabini yapmiyor. Onun için yasamsal olan, bu gün elindekini çevirebilme ve onu kendisine “saglayana” sahip çikmaktir. Geçen hafta, “toplumsal ortamin, çagdas anlamda insan haklarina dayali ve demokratik hukuk kurallarinin yeniden yasanir duruma gelmesine kadar; daha çok, en iyi bildigime inandigim basta gelir dagilimi sorunumuz olmak üzere, sosyal ve ekonomik konularda yazma çabami sürdürecegim” demistim. Umarim bu yazimdan, sözümde durmadigim algisi çikmaz. “Politika yazmayacagim” dedim, ama yalin ve somut gerçeklerin altini çizmek zorundayiz. -

Tarih: 7.08.2016 11:44:48

Okunma : 448

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır