Cevikce / Haber ayrıntısı

YÜKSELEN POPÜLIST DALGA

AKP’nin, iktidari yitirme korkusuyla 2015 seçimi öncesinden bu yana
 

uyguladigi politika sonucu geldigi asamayi, nesnel ve gerçekçi yorumlarini önemli buldugum gazeteci yazar Asli Aydintasbas, söyle özetliyor:
“Kürtleri karsina alip kendi ülkeni istikrarsizlastirmak. Cerablus denilen tozlu bir kasabaya hâkim olmak ugruna Strasbourg’dan, Brüksel’den vazgeçmek. Ülkenin en parlak beyinlerini düsman ilan edip en düsük ortak paydada memleketi sündürmek. Tüm ipleri Rusya’ya kaptirmak. Suudilerden medet ummak. ABD’yi zorla Kürtlerin hamisi yapmak… Türkiye’nin yapacagi en akillica hamle, Suriye Kürtlerini kendi safina çekmek, lightcihatçi gruplarla dans etmek yerine Kuzey Suriye’de bundan sonra olusacak “çok parçali” (Kürt ve Arap) bölgesinin hamisi olmaktir… Bakin Osmanli olsa, tereddütsüz bunu yapardi. Bir adim daha ileri gideyim. Fransa Cumhurbaskani Hollande yerine PYD lideri Salih Müslim’i siz çagirin, agirlayin, ISID’den temizlendikten sonra bir Arap sehri olan Rakka’nin yönetimini siz devralin...Ankara, içeride ve disarida bu “sürdürülemez” sarmaldan artik çikmak zorunda. Türkiye gibi dev bir gemi, dümeni Devlet Bahçeli’ye, anahtari Mehmet Agar’a, mutfagi Hayrettin Karaman’a teslim edilemeyecek kadar nadide ve önemlidir.”
CHP ile ilgili de ben, sunlarin altini çizmek istiyorum: Ne oldu da bir sosyal demokrat parti olarak, Güneydoguda tümüyle yok oldu? Neden 1989’da hazirladigi ve bu gün hala gerçekçi ve geçerli olan, “Kürt sorunu ve çözümü” raporu, rafta tozlandi, kaldi?
Ülkemizin karsi karsiya kaldigi sorunlar ve çözümlerin, bu iki partimizin siyasal tutum, söylem ve kararlarina bagli oldugunu kimse yadsiyamaz. Pekiyi, bu iki parti yakin geçmiste ve halen hangi etmenler ve etkiler altinda kalarak karar aliyor? Bu sorunun yanitini, bizi de içine alan bir boyutta yanitlamaya çalisan siyaset bilimcileri, “yükselen popülist dalga” tartismasiyla, bulmaya çalisiyorlar. Çok önemli buldugum için daha önce de yazilarimda üzerinde durdugum bu konuda, degerli yazar ve bilim adamimiz Erinç Yeldan’in, derledigi yazisinin bir özetini sizinle paylasmak istedim:
xxx
“Yarattiklari etkinin büyüklügüne nazaran popülist partilerin neden güçlendiklerinin ve nasil bir strateji takip ettiklerinin, kamuoyunda yeterince tartisildigini söylemek güç. Sistem karsiti siyasî hareketler, son on yilda Avrupa'nin birçok ülkesinde ve Amerika Birlesik Devletleri'nde göz ardi edilemez bir yükselise geçtiler… Bugün birçok kalkinmakta olan ülkede ve hatta gelismis demokrasilerde popülist bir parti iktidara geldi veya en azindan iktidarin güçlü bir adayi olarak kabul ediliyor. Bazi kesimler, popülist tabirini halkin en temel duygularina ve isteklerine yönelik siyaset yapanlar için kullaniyor. Örnegin, siyasal veya ekonomik sorunlari kolay yoldan bazi etnik veya dinî gruplara atfederek açiklayan asiri sag hareketleri bu kriter üstünden popülist olarak nitelendirenler var. Bu yaygin görüse göre popülist hareketler rasyonel olmaktan ziyade, basit ve duygusal bir söylem gelistirerek tek boyutlu bir düzlemde siyaset yapiyorlar… Chavez gibi bir eski asker veya Erdogan ile Modi gibi alt orta sinif bir geçmise sahip olabilirler. Diger yandan popülist hareketlerin dayandiklari örgütsel yapilar da birbirlerinden büyük farklilik gösterebilir…Bu hareketleri bir araya getiren temel öge, toplumu genis halk kitleleriyle seçkin tabakalar arasinda ayiran ve bu söylemle kitleleri harekete geçiren siyasî stratejileridir…Ayrica, sag popülist hükümetler yoksullukla mücadele etmek için çesitli sosyal yardim programlarina kaynak aktararak özellikle sehirlerin yoksul mahallelerinden destek toplamayi basardilar. Tabii, bu programlarin önemli bir özelligi vatandaslik bagi üstünden herkese degil, belli siyasî hesaplamalar sonucu çok daha seçici bir sekilde dagitiliyor olmalariydi.
Popülist liderlere göre seçim sonuçlari millî iradeyi yansitir. Dolayisiyla, seçim basarisinin onlara ülkeyi öteki seçime kadar istedikleri gibi yönetme hakki verdigini ve demokratik kurumlar ile sivil toplumun takip ettikleri politikalari engelleme haklarinin olmadigini düsünürler. Bu nedenle de yargi denetimine, basinin takibine ve meclis kontrolüne soguk bakarlar. Nitekim Venezuela, Bolivya, Macaristan ve Türkiye gibi ülkelerde popülist partilerin iktidara geldikten sonraki birkaç sene içinde
Anayasa Mahkemesi'ni ele geçirdiklerini, denetleme ve dengeleme kurumlarini kontrol altina almak istediklerini ve yeni bir anayasa hazirlamaya gittiklerini gördük…Toplumun farkli kesimlerinin birbirine güvenmedigi ve hatta düsman olarak gördügü ülkelerde demokratik rejimi ayakta tutmak giderek zorlasir. Çünkü popülist partilerin tabanlari kendilerini sürekli bir elit baskisi altinda görmeye basladiklari için iktidarin bazi haksiz ve dislayici uygulamalarini bile kabullenmeye açik hâle gelirler. Buna karsilik muhalefet kesimleri ise hükümet tehdidi altinda olduklarini düsünerek iktidar partisine ve onun seçmenine karsi yabancilasirlar. Böyle bir ortamda seçimlere atfedilen önem giderek artar ve özellikle seçim zamaninda iki taraf birbirine karsi yüksek seviyede mobilizasyona girme yolunu seçer.
Türkiye'de Gezi Parki olaylari ve 15 Temmuz darbesi sonrasi hem AKP seçmenleri hem de muhaliflerinin Türkiye tarihinde görülmemis çapta sokak gösterilerine tanik olduk. Macaristan'dan Brezilya'ya, Güney Afrika'dan Yunanistan'a, dünyanin birçok yerinde hükümetleri sarsacak boyuttaki protesto eylemlerinin arkasindaki önemli bir faktör olarak içinde yasadigimiz popülizm çagini gösterebiliriz. Böylesine yüksek gerilimli bir siyasî ortamin siyasî istikrarsizlik, ekonomik durgunluk ve hatta askerî darbelere kapi araladigini söylemek kâhinlik sayilmaz…Iktidardaki popülist partilerin çogunlukçu uygulamalari karsisinda muhalefet ilk etapta elindeki denge ve denetleme (checks and balances) kurumlarini kullanma seçenegine sahip. Ayrica, basindan sivil topluma uzanan genis bir sivil demokratik cephe kurarak, popülist iktidarin hareket alanini daraltmaya çalisabilir…Fakat, meclis kurumlarinin gelismemis oldugu, mahkemelerin siyasî etkilere ve hükümet baskisina açik bulundugu ülkelerde yukarida önerilen seçenegi kullanmak zor olabilir. Zira, Venezuela, Macaristan ve Türkiye'de gördügümüz gibi popülist partiler ciddi bir seçim zaferi sonrasi parlamentoda yüksek bir çogunluga sahip olarak iktidara gelebilir…Popülist iktidarlar karsisinda seçim kazanabilmek için muhalefetin kendine destek veren farkli gruplari bir arada tutacak popüler ve güçlü bir lidere ihtiyaci olabilir. Zira popülist partiler genelde karizmatik liderler tarafindan yönetildikleri için onlarin iktidarinda ülke siyaseti de hizla lider odakli bir yapiya bürünür.
Son olarak, muhalefet açisindan diger bir mücadele yöntemi seçim ittifaklaridir. Iktidardaki popülist partisinin büyük basari kazandigi bir siyasî ortamda seçim kazanma ihtimalini devam ettirmek için muhalefet partilerinin elinde seçim dönemlerinde stratejik isbirligi yapma seçenegi var. Özellikle iktidardaki partinin devlet kaynaklarini partizanca kullandigi ve bu sayede seçim kampanyalarinda avantaj sagladigi durumlarda daha iyi mücadele edebilmek için muhalefet ortak bir aday veya aday listesinde üstünde anlasabilir. Örnegin, Venezuela’da son yillarda giderek otoriterlesen iktidar partisine karsi basta sag muhalefet olmak üzere birçok parti kendi aralarinda tek bir baskan adayi üstünde anlasarak seçimlere girdi…Cas Mudde’nin deyimiyle popülizm demokratik ögelerini yitirmeye baslamis liberal bir düzene karsi verilmis illiberal bir demokratik tepkidir. Popülizm, içinde tasidigi çogunlukçu dinamik nedeniyle kendi tabani disinda kalan kesimleri dislayarak siyaset yapar. Nitekim dünyanin birçok yerinde popülist siyasetin yükselmesiyle birlikte temsilî demokrasinin sinirlarinin zorlandigina ve otoriter egilimlerin güçlendigine tanik olduk. Fakat popülist hareketler sorunun kendisi olmaktan ziyade, onun bir semptomudur. Popülist dalga karsisinda liberal demokrasilerin ayakta kalmasi için seçmenlerinin çogunlugunu tatmin edecek bir ekonomik ve siyasî düzenin insa edilmesi sart.”


Tarih: 15.05.2017 09:13:05

Okunma : 383

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır