Cevikce / Haber ayrıntısı

Bu Günleri Görmüsüz de, Ne Yapmisiz?

Lütfen bu yazimi sabirla okuyun:
 

xxx
Ikinci Dünya Savasi sonrasi dünyaya sahip olmak için hem ABD hem de Rusya ( o tarihteki SSCB), Avrupa'dan yola çiktilar. Yuri Alekseyeviç Gagarin'le Ruslarin uzayda öne geçisi, Amerikan halkindan daha çok, bati kapitalizmini huzursuz etti. Dünya jandarmaligini yitirme korkusu ile ABD, basta silah olmak üzere iletisim ve ulasim teknolojisine yatirdigi kaynagin çogunu diger dünyanin dogal zenginliklerinden aldi. Bunlarin basinda Orta Dogu'nun petrolleri ve Güney Amerika'nin dogal kaynaklari gelir. ABD’nin güdümündeki Avrupa’nin alti büyük ülkesi, savas sonrasinda sanayilerini toparlamak için Avrupa Ekonomik Toplulugu (AET) adi altinda bir araya geldi. Önce Almanya sonra digerleri, Italya'dan, Ispanya'dan ve Türkiye'den savasta yitirdikleri açigi kapatmak için trenler dolusu genç isgücünü fabrikalarina tasidi. 21. Yüzyilin basinda, Almanya'daki üç milyona varan Türkiye yurttasinin yarim milyonu bugün kendi isini kurmus ve milyonlarca Alman'i yaninda çalistiriyor. Fransa, Hollanda, Belçika basta olmak üzere Bati Avrupa'nin çogunda, daha küçük ölçekte de olsa, ayni durum var.
1980'lerin sonunda Sovyetler Birligi (Rusya), kaynaklarini silahlanmaya harcadigi için ekonomide, teknolojide yenik düstü ve çöktü. ABD kapitalizminin yayilmaci emellerinin önünde engel kalmamis oldu. Daha çok tüketme ve zenginlesme hirsi, ulusal sinirlari neredeyse ortadan kaldirdi. Dünya, küresel sermayenin agina girdi. Ekonomik açidan, ABD ve Çin gibi çagdas imparatorluklarin karsisinda en çok sasiran ve çaresiz kalan ise, Altilara yeni katilimlarla 28 ülkeye ulasan ve adi degisen Avrupa Birligi (AB) oldu. 1990'larin sonunda önce Güneydogu Asya’da baslayan sonra Rusya'da patlayan ekonomik kriz, Avrupa’ya 2000’lerin ortasinda yayildi. 2008’de de ABD’ye siçradi. Para birligine katilmayan Ingiltere disindaki, basta Fransa ve Italya olmak üzere AB’nin önde gelenleri, hizla artan üretim düsüsleri ve issizlikle karsi karsiya kaldilar. Faturasini iktidardaki liderler, Almanya’da sosyal demokrat Schröder, Fransa’da orta yolcu Chirac ödedi. Degisim firsatindan yararlanan, Sarkozi’nin ömrü bir seçim sürdü. Yunanistan iflasin esiginden hala kurtulamadi. Yine de tarihi yetismis beyin ve teknolojik gücü sayesinde oy kaybetmesine karsin Merkel’le Almanya (dünyanin 4. Büyük ekonomisi) Avrupa’da liderligini sürdürüyor.
Bu özet hikâye gösteriyor ki, Avrupa Birliginin de temelinde, basta Almanya, gelismis Bati Avrupalilarin ekonomik ve mali çikarlari vardir. Birlik disina karsi her alanda alinan kararlarin ve söylemlerin asil nedeni, hep ekonomik ve mali iç hesaplardir. Oysa Türkiye, 1963’te AET ile gümrük birligi belgelerini imzalarken, görünür ilk gerekçesi ekonomik olsa da, asil hedefi, 1789 Fransiz Devriminden beri Avrupa’nin ulastigi çagdas uygarlik(laik demokratik cumhuriyet) düzeyine ulasmakti. Iki kelimeyle sadelestirmek gerekirse, 1950’den bu yana Türkiye'nin iktidari ve muhalefetiyle asla degismeyen temel iki hedefi vardi: "demokratiklesme" ve "ekonomik kalkinma".
Ancak, darbeler ve askeri müdahaleler sonrasi dönemlerde, demokrasinin askiya alinmasi yüzünden Avrupa ile iliskilerde sogumalar yasandi. O aralarda bile demokrasiye gönül vermis politikacilarimiz, aydinlarimiz, diplomatlarimiz, Avrupa’dan (çagdas uygarlik hedefinden) kopmamak için sabirla ugras verdiler. Içinde oldugum bir örnek; 12 Eylül 1980’de, askeri cuntanin özellikle partileri kapatarak dikta rejimini uzun süre götürme niyetleri karsisinda Türkiye, üyesi oldugu Avrupa Konseyinden çikarilmak istendi. 1980 öncesinin CHP-MSP koalisyonunun dis isleri bakani dönemin en etkili politikacilarindan Turan Günes ve arkadaslari, yakin iliskilerini kullanarak üye kalmak için Avrupa Konseyi indinde yogun çaba harcadilar. (Dualarimizin ve saglik dileklerimizin sürdügü Deniz Baykal’in o gece toplantisindan döndügü Avrupa Konseyi Üyeligimiz, o günlerden beri hala sürüyor)
Gelelim, Basbakan Erdogan’in AB konusundaki yaklasimina; R.T. Erdogan, gençlik yillarinda baglandigi hocasi Prof. Necmettin Erbakan’in milli görüs siyasetini yasama geçirmek için bütün gücünü kullanacagini söylüyordu. Erbakan Hoca iki konuda asla tartismazdi; Birincisi, “Bati Kulübü” diye adlandirdigi Avrupa Birligi'ne (AB) karsi olusu. Ikincisi de, “Din Kardesliginin”, ulusal birlik ve dayanismadan önce geldigi inanciydi. O nedenle AB’ye karsi D-8 dedigi Islam Birliginin mücadelesini verdi. Ama gençliginin tersine R.T. Erdogan basbakan olduktan kisa süre sonra “degistim, milli görüsçü degilim, Menderes’in çizgisinde, muhafazakâr demokratim” demeye basladi. Ne var ki ayni günlerde, “demokrasi bizim için amaç degil hedefimiz yolunda araçtir” da diyordu. Gerçekten de hiç degismedigi halde o “degistim” sözünü, önündeki engelleri asmak için söylüyordu. Takiyye yapiyordu. Bu çevrelerin basinda da, AB vardi. Dolaysiyla üyelik müzakerelerinin önünü açmak için-uygulamasa da- uyum yasalarini meclisten geçirmeye özen gösterdi. Öylece, demokratiklesmeye önem veren dis ve iç liberal kesimleri yanina almayi becerdi. 2010 halk oylamasiyla anayasayi istedigi gibi degistirince de artik, AB’ye de, liberal ikinci cumhuriyetçi yazar-çizere de ihtiyaci kalmadi. Artik, Davos’ta “one minute” sovuyla soyundugu, Islam dünyasinin liderligi yolunda hizla kosabilirdi! Artik, laik demokratik cumhuriyetin yeni kusagini, “dindar nesle” dönüstürmek için egitimin alt yapisini Imam-Hatipli yapma planini hizla gerçeklestirmesinin zamani gelmisti! Artik, demokrasiyi amaç degil, hedefine ulasmak için araç olarak kullanabilirdi! Bu nedenle, vesayeti askerin elinden alip, ülkeyi tek basina ve tek elden yönetme içgüdüsüyle baskanlik sistemine (simdiki adiyla Partili Cumhurbaskanligina) geçme planini uygulamaya koydu.
XXX
Ben bu yaziyi Sn. Kemal Kiliçdaroglu’nun yeni geldigi yillarda yazmisim. Sonra daha neler oldu; Özetle, AK Saraya geçis, 15 Temmuz Darbe Girisimi ve OHAL uygulamalari ortaminda yapilan 16 Nisan 2017 Halk Oylamasi sonucu, yüzde (0,5) la da olsa, hedefine ulasti ve genel tanimla “Tek Adam” oldu. Artik son iki yilda, bilinçaltindaki “çagdas uygarlik ve laik demokratik cumhuriyet karsiti” kosullanmanin ve dürtülerin etkisiyle Türkiye’yi batidan (uygar dünyadan) doguya dogru yelkenlerini sisirme emelinde.
Gerçek su, deneyimli birçok yurtsever, laik ve demokratik cumhuriyet sevdalilar gibi Ana Muhalefet CHP’nin Genel Baskani da, bu olaylari geçmisiyle ve nedenleriyle ve de ayrintilariyla ögrendi, içinde oldu ve elestirdi. Öyleyse, niye ve nasil bu günlere geldik? Hepimiz üzerimize düsen sorumlulugun geregini yaptik ta mi, AKP’yi (R.T. Erdogan’i) engelleyemedik? Yoksa yapmadik, yapamadik mi? Kendimizi olsun inandirabilecek yanitimizi bulsak, hala is isten geçmedi bence. “Adalet Yürüyüsü” ve AK Saray’in o “ayaga kalkistan” sonra düne kadar içine girdigi 2019’u kaybetme korkusu, hep yineledigim gibi “umudun her zaman var oldugunun” belgeseli. Yeter ki, kendimize inanalim ve güvenelim. Eger bencil kariyer ve küçük hesaplarimizi asabilirsek…




,

Tarih: 22.10.2017 09:26:48

Okunma : 332

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır