Cevikce / Haber ayrıntısı

YINE DE IYIMSERIM

Çok partili yasama geçtigimiz 1950’den beri, siyasi yasamin gündeminde her zaman iki temel sorun vardir.
 

Birincisi, ‘demokratiklesme’, ikincisi de, ‘kalkinma' dir. Üstelik bunlar alt alta degil, iç içedir. Türkiye, nasil eder de, baris içinde ve en hizli yoldan demokratiklesmesini saglar? Yine nasil bir politika demeti ile adaletli ve uygar bir kalkinma yapisi kazanir. Bunlarin disindaki tartismalar, gerçek gündemi bilerek saptirmaktan baska bir sey degildir. 1950’de Demokrat Parti (DP), “yeter söz milletindir” propagandasi ile iktidara geldi. O zamana kadar ülkeyi yöneten Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP), halkin degil, devletin partisi oldugu ve seçmenin söz hakkinin olmadigini iddia etmis, seçmene demokrasi (gizli oy, açik sayim yoluyla seçmenin, kendini idare edecek partiyi özgürce seçmesini) sözü vermisti. Ikinci Dünya Savasi'ndan bir tek yurttasinin burnu kanamadan çikabilen tek ülke olmanin faturasini ekonomik açidan ödeyen Türkiye, kalkinmak için çareyi, Amerika’nin kapitalizmine yamanmakta buldu! O demekti ki, önce “her mahallede bir milyoner” yetistirilecek ve sonra da onlarin kârindan artani(!) ile de mahalle halki doyurulacakti. Bu politika ezilen, horlanan, büyük emekçi yiginlarinin daha çok çalismasini ve yarattigi katma degeri mahallesinden çikacak milyonerin servetine (yatirimina) aktarmasini gerektiriyordu. Onun için de, var(!) olaniyla “sükretmesini” ve “sabretmesini” bilmeliydi. Sandiga gitmis ve özgürce oy kullanmisti ya, “yeter” demeliydi! Sandiktan çikardiklarina bir dahaki sandiga kadar bagli kalmaliydi. Öyle ya, “demokrasiye” kavusmustu, artik asi ve isi (kalkinmasi) nasil olsa “hallolur" du! Bu politika 1960 sonrasi, DP’nin devami olan Adalet Partisi ile sürdü. Dönemin Basbakani Demirel, devlet öncülügünde planli kalkinmayi, özel bir kanunla atlayarak, özel sektörü tesvik için bütçeden fon tahsis etti. Gelir dagilimindaki adaletsizligin derinlesmesi ve issizligin artmasina karsi, özellikle gençlik kesiminde tirmanan devrimci tepkileri önlemek için alinan sert önlemler, ülkeyi bir kez daha baski düzenine götürdü. 12 Mart 1971 müdahalesi ile bir anlamda demokratik süreç askiya alindi ve alinan istikrar programlariyla, ücretler ve sabit gelirler donduruldu. 1973 seçimi ile sosyal demokrasinin firsat buldugu demokratiklesme ve hakça kalkinma çabalari çok kisa sürdü ve 12 Eylül darbesiyle ülke insan haklarinin, özgürlüklerin ve hukuk kurallarinin büyük oranda kisildigi bir döneme girdi. Öte yandan, Moskova’da komünizmin çökmesiyle, dünyayi tek basina ele geçiren küresel sermaye, Türkiye’de de, yerli ortaklariyla birlikte bütün sektörlerde hâkim duruma geldi. 10 yillik bu süreç sonunda ülkeyi, tarihinin en derin kriziyle karsi karsiya birakti. Çok yönlü 2000 çöküsü, halkin hukukun üstün oldugu - esit baslangicin - emegin - bilginin - niteligin - arti degerin ve becerinin ödüllendirildigi “demokratiklesmeden” umudunu yitirdigi bir dönem oldu. Ayni zamanda, gelir dagilimi umudunu yasatan - çevre bilicini saglayan - bireyin akil ve ruh sagligini önemseyen - yaratici ve sorgulayan zekâyi ve deger yargilarini yücelten insanca ve hakça bir kalkinma inanci da yitti gitti. 14 yillik iktidarina karsin ülkeyi 15 Temmuz’a getiren bu günkü siyasal anlayis, hala halkin, o tükenmis umutlarini yesertme vaadiyle seçeneksizligini korumayi sürdürüyor. Çünkü o tükenis, halkin demokrasi ve kalkinma konusundaki anlayisini ve beklentisini içeriginden (özünden) yoksun etti. Iste 14 yilin daha basinda, AKP’nin daha dogrusu dogal Liderinin politikaya adimini attigi ilk gün damarindan yakaladigi seçmen gerçegi bu idi. Aslinda, kizilcik surubu içip kan kusarak sakladigi gerçek hedefini daha basbakan oldugu ilk günlerde herkes duymasa da, söylemisti; “demokrasi bizim için hedefe giden yolda amaç degil, araçtir”. Oyunu her seçimde artirip, tek basina ve tek elden yönetme gücünü buldugunda da, “demokrasi sadece sandiktir ve kalkinma da gösterisli projelerdir” sözünü, artik herkese, “iyi duyun ve ona göre hizaya gelin”, diye söyledi ve söylemeye devam ediyor. Demek ki, “demokratiklesme ve insanca - hakça kalkinma” Türkiye Cumhuriyeti'nin halki için bu gün bütün zamanlardan çok daha önemli ve temel sorun olmaya devam ediyor. Ne var ki, ben hep inandim ve inatla da bu inancimi sürdürecegim, “umut her zaman vardir”. Yarin midir, yarindan daha yakin midir? Yanitini yine halk verir, ama mutlaka verir.

Tarih: 13.03.2018 18:40:58

Okunma : 284

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır