Cevikce / Haber ayrıntısı

O Coskuyu Düslüyorum…

31 Mart 2019 seçimleri dolayisiyla,
 


Partili Cumhurbaskani R.T. Erdogan’la Ana Muhalefet Partisinin Genel Baskani K. Kiliçdaroglu’nun söz dalasi, ekranlari isgal etmis durumda. O kadar ki, AKP’li Cumhurbaskani, televizyonlardan 80 milyon yurttasin gözünün içine baka baka CHP Genel Baskani için, “sen ne anlarsin ezandan, Kuran’dan” diyecek kadar bir partizan durumunda.
Belki yasimdan olacak bagislayin, artik bende fazlasiyla duygusallastim. Dün aksam onlari birakip, televizyondaki benim özel(!) kanalimi tikladim. Istanbul’a ayak bastigim ilk günlerden dünlere gelisimin filmini izledim:
“Amasya’da ortaokulda ayni sirayi paylastigim Atilla, beni Haydarpasa’dan kaptigi gibi motora atti. Tahta valizimi zor tasiyorum. Ortak velimizin Tesvikiye’deki evine götürdü. Maçka o zaman da simdiki gibi Istanbul’un en seçkin semtlerindendi. Daha çok Osmanli’dan kalan bizim burjuvazi ve Rum, Ermeni, Yahudi yurttaslarimiz oturuyor. Haydarpasa’dan Karaköy’e geçis, oradan damali Amerikan mali bir Chevrolet taksiyle Tesvikiye’ye gidiste gördügüm manzara beni çok heyecanlandirdi. Daha eve girer girmez, siire merakli Atilla bana, hemen Istanbul'u tanitmak istedi. Nisantasi’ndan, Isik Lisesi’nin oralarda bir yerden tramvaya bindik ve dogru Beyoglu’na gittik. Insanlarin giyim-kusami ve hali-tavri, tam bir Avrupaliydi… Sasirarak baktigim reklâm panolari, rengârenk isiklar, sinemalar, pastaneler, magazalar... Heyecandan bogazim kurudu. Memlekette sinemalardan özlemini çektigim Beyoglu’ndaydim artik…
Taksim’den Tünel’e dogru; o, 1953 yili Eylül’ünün ilk günleri, ansizin bir itis-kakisin ortasinda kaldim. Insanlar birbirlerine “Ne oluyor?” diye soruyor. Çevremizdekiler “Cumhurbaskani geliyor!” diye asagi dogru kosturuyor. O kalabalik arasinda ben kendimi birdenbire, ünlü DP amblemli bastonuyla Celal Bayar’in karsisinda buldum. Cumhurbaskani, Galatasaray’dan Taksim’e dogru yürüyordu. Alkislayanlar, merakli gözlerle izleyenler... Atlas Sinemasi’nin oralarda bir yerde karsilastik… Istanbul’da ilk günüm, önce filmlerdeki Beyoglu, sonra da Cumhurbaskanini görüyorum… Yasim 15, Kabatas Erkek Lisesi ögrencisi, Amasyali Erol Çevikçe… Duydugum heyecani anlatmayi beceremedigim yillar…
Demokrat Parti güçlü bir sekilde iktidara gelmis. Iktidarlarinin 3. yilinda da büyük hizmetler verme iddiasini sürdürüyor. Ilk sivil Cumhurbaskani Beyoglu’nda; hiçbir olaganüstülük yok, görünürde koruma bile yok. Kaldirimlarda yürüyerek dolasabiliyor. Daha o yaslarda içimde politika hevesi varmis ki, o günden çok etkilenmisim. Atilla ise sogukkanli, “Sen bunu geç, ben seni daha keyifli yerlere götürecegim.” dedi.
Saga sola saparak Beyoglu’ndan birkaç sokak asagida 4–5 katli apartmanlardan olusan 200 metre uzunlugundaki eski bir sokaga girdik. Büyük çogunlugu genç insanlar, merdivenlerden inip çikiyorlar, bir seylere bakiyorlar. Atilla, “Sen de baksana!” dedi. Sasirdim, merdivenden çiktim ve içeride yari giyinik, yari soyunuk kadinlari gördüm. Orasi, zamanin Paris tarzi açik genelevlerinin oldugu ünlü “Abanoz Sokagi” imis... Kent kültürü gelismis arkadasima göre o zamanki bir lise ögrencisinin, ilk görmesi gerekli yer orasiymis…
Merdivenlere ayagimi atar atmaz birisi kulagimdan yapisti. Bir polis “gel bakalim sen buraya” diyerek beni sokagin kösesine savurdu. Daha sakali bile çikmamis bir tifilin orada bulunmasi, “yassak” olmaliydi. Korku ve utançtan kulaklarima kadar kizarmisim. O sirada Atilla da yanima geldi ve hizla uzaklastik. Aksam hala süren o heyecanla yatan iki arkadas, ertesi gün de bavullariyla birlikte bir arabaya binip Kabatas Erkek Lisesine teslim olduk.
Ikinci günün sabahi yatakhanede gözümü açtigimda, hâlâ kendime gelememisim. Bogaz penceremin altinda asagi dogru akiyor. Bu, üç gün önce ayrildigim Amasya’mdaki Yesilirmak degil. Sabahin ilk günes isinlari, yakamozlarin üzerinden karsi kiyidaki yalilarin camlarina vuruyor; martilarin çigliklari kiyidan geçen bogaz vapurunun siren sesine karisiyordu. Rüyada olmaliyim… Merakla asagi indim. Dogru Ortaköy postanesine kostum. Günlerdir uykusuz benden haber bekleyen anneme bir ELT telgrafimi çektim: “Salimen geldim ellerinizden öperim…
1954’ün sonbaharina geldigimde Menderes’in ikinci seçimini Istanbul’da yasiyordum. 12 yil sonra: “CHP ortanin solundadir” diyecek Ismet Pasanin, Taksim meydanindaki mahseri kalabaligini görünce, nasil da umutlanmistik. Daha on sekizime basamadan, her lise ögrencisi gibi ben de laik cumhuriyetin yilmaz savunucularindan biri olmustum. O seçim, CHP’nin meclise ancak 31 milletvekili sokabildigi bir yenilgi olmustu. Sonrasi, Istanbul’a sandiktan Belediye Baskani çikarabilmek için 20 yil ugrastik durduk…
Simdiki kusaklar, 1974’te Ahmet Isvan’la baslayan, Aytekin Kotil’le süren; CHP’nin saydam, katilimci, üretici ve çevreci belediyecilik basarisini bilmeyebilirler. Ancak Istanbul seçmenini çantada keklik sananlara 1989 yerel seçimini animsatirim. Saraçhane’deki belediye sarayini; bir gün önce anketlerin yüzde 70’lerin üstünde gösterdigi Bedrettin Dalan’in elinden, Nurettin Sözen alip gitmisti… Ben de artik yolun ortasina gelmistim. Genç yasimda Bakan bile olmustum. Basta Ankara, Izmir, Adana ve Bursa olmak üzere; 42 ilde sandiktan birinci çikan Erdal Inönü’nün, “seçimlerden sorumlu yardimcisi” idim. Ne denli coskulu günlerdi o günler!”
Bu anlattiklarimin hepsini bire bir yasadim. Simdi artik umutlarimin pesinden kosuyorum. Elbette düs gördügüm oluyor. Bu aralar, sik sik, 31 Mart 2019 sabahinda o coskuyu yasayip duruyorum…

Tarih: 6.10.2018 10:03:49

Okunma : 233

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır