Cevikce / Haber ayrıntısı

SANDIKSAL DEMOKRASIYE GEÇIS

(14 Mayis 1950) den baslayalim
 




Uzun süredir her hafta yazdiklarima baktigimda gördüm ki, bir-kaçi disinda, bütün yazdiklarim, hemen herkes gibi, AK Sarayin o hafta önümüze attigi çogunlukla halkin gerçek gündemi as-is disindaki soyut konular üzerine. Üstelik okuyanlar için artik tam anlamiyla “gina* gelmis” durumda. 0 nedenle bu haftadan baslayarak bir-kaç hafta, bir anlamda “tarih düsmek” amaciyla, kendimce AKP’nin daha dogrusu Partili Cumhurbaskani R.T. Erdogan’in bu asamaya gelisini, belgesel bir dikkatle irdelemeye çalisacagim:
Çok partili düzene geçtigimizden bu yana, bazen durulsa da çoklukla kriz düzeyinde seyreden ve giderek ülkemizi içinden çikilmaz sorunlarla karsi karsiya getiren politik bunalimin arkasinda 60 yillik bir süreç var. Basindan beri, kavganin aslî tarafi olan sag iktidarlar, zaman içinde isim ve kadro degistirseler de hep ayni ideolojinin (tutucu-sermayeci) temsilcisiydiler. Bu kavga, öyle R. T. Erdogan'in dedigi gibi ne onunla basladi, ne 15 yilliktir, ne de demokrasi kavgasidir. Bu kavganin özünde, büyük oranda ekonomik politikadaki ayrisma vardir. Siyasal, sosyal ve kültürel tartisma da buna baglidir.
"Yeter söz milletindir" sloganiyla 1950'de seçimi kazanan Demokrat Parti'nin arkasinda, as ve is derdindeki yoksul yiginlarin umudu vardi. O yillarda Türkiye nüfusunun çok büyük çogunlugunu olusturan köylüler Menderes'e büyük destek verdi. Demokrat Parti'nin, "Her mahallede bir milyoner yaratma" anlayisiyla uyguladigi Amerikanci politikalar, sonunda ekonomiyi 1958 devalüasyon (Lira'nin, Dolar karsisinda degerini düsürmek) batagina sürükledi. 1960'da, iktidar asker eliyle DP'den alindiginda, daha da yoksullasan Anadolu, çareyi sirtinda yorganiyla batiya dogru göçte aramaya baslamisti.
1961'de yapilan seçimde oy çoklugunu yine ,(kitabî dille) liberal-kapitalist egilimli merkez sag partiler aldi. Kisa süre sonra, ülkenin yönetimi yeniden DP'nin devami olan Adalet Partisi'nin eline geçti. Tek basina hükümet eden AP, "Halk plan degil pilav istiyor" anlayisiyla, planli kalkinmayi (sanayilesmeyi), devlet destekli özel sektörün eline terk etti. Her mahallede bir milyoner yaratma politikasi, yerini hükümet yandasi holdingler yaratmaya birakti.
1970'in baslarina gelindiginde ekonomimiz, bir kez daha enflâsyon ve artan issizlikle karsi karsiyaydi. Elbette bedel ödeyenler, her zamanki gibi, çalisanlar ve yoksul kitleler oldu. Gençligin sokaklara tasan tepkisi, sendikalarin destegiyle doruga çikti. Bu direnise karsi Basbakan Demirel, "Sokaklar yürümekle asinmaz" diyerek, demokrat politikaci fotografi veriyordu. 12 Mart 1971 müdahalesinin hedefi, aslinda (sapkasini alip gittigi için korkaklikla suçlanan) Demirel'in demokrasisi degildi. 12 Martçilarin o zaman da "balyoz" adini taktiklari yok etme uygulamalarinin hedefinde, halkin ekonomik ve demokratik çikarlarini savunan solcular vardi.
1973 seçiminde halk, "Toprak isleyenin-Su kullananin" diyen Karaoglan Bülent Ecevit'e sahip çikti. Ancak, kapitalist dünyanin yarattigi ilk petrol krizinin faturasi, kisa süren sosyal demokrat hükümete kesildi. Milliyetçi Cephe hükümetleriyle daha çok radikallesen özel sektörcü politikalar, 12 Eylül 1980'e kadar ülkeye hâkim oldu. Üstelik tirmandirilan cephelesme politikasi, halki irk, din, mezhep temelinde neredeyse mahalle-mahalle ayrismaya zorladi. Çorum, Sivas, Tokat, K.Maras ve Gazi Mahallesi katliam ve olaylari bu dehset politikasinin aci sonuçlaridir. Günde ortalama bes gencin canini yitirdigi o günlerde Demirel Basbakan olarak, "Bana, ‘Ülkücüler-Sagcilar suç isliyor' dedirtemezsiniz" derken, muhafazakâr demokratliginin (!) geregini yaptigini söylüyordu.
12 Eylül 1980 darbesi ile enflasyonun girdabina düsmüs olan ekonomi, Demirel'in sag kolu ve Erbakan'in 1973 seçimlerindeki Izmir milletvekili adayi Turgut Özal'a teslim edildi. 1983 seçimleriyle de Özal'in komutasinda 10 yil sürecek küresellesen kapitalist ekonomi dönemi basladi. Bu dönem, yine yoksul halkin oyundan güç alan ve zengini daha da zenginlestiren merkez sag (liberal kapitalist) ekonomik politikalarin yerlestigi bir süreçtir. Özelestirme, sendikasizlastirma ve sanayinin uluslararasi sermayeye devri politikasi, bu döneme "küresellesme" adi altinda damgasini vurdu.
Özal'dan sonra, Türk-Islam sentezinin agirligini koydugu Demirel'in önderligindeki muhafazakâr demokrat hükümetler dönemi koalisyonlarla da olsa, devam etti. Ancak, bir önemli degisim oldu. 1995'te yüzde 20 oyla birinci parti olan Milli Görüsçü Necmettin Erbakan artik basbakandi. Maras'tan Konya'ya, Kayseri'den Kocaeli'ne kadar tarikatlar destekli yesil sermaye boy göstermeye basladi. "28 Subat Post Modern Darbesi", iste bu dönemde oldu. Hem de 1950 sonrasi bütün zamanlarin demokrasi asigi Demirel'in Çankaya'da oldugu bir tarihte. Erbakan da islak imzali istifasiyla, her zamanki gibi agzi kulaklarinda Basbakanlik’tan çikip gitti. 1999 seçimi sonrasi, demokratik solcu Ecevit'in kurdugu merkez sag koalisyonu, daha yolun basinda iç ve dis tuzaklari asamadi ve 2000 krizi patladi. Koalisyon ortagi MHP'nin baskisiyla iki yil öne alinan 2002 seçiminde, artik halk çareyi yeni ve genç sandigi Erdogan'da ariyordu.


(*)Gina: bikma, usanma (TDK)
Gelecek hafta: 2002 seçiminde, Erdogan hedefine dogru yola çikiyor.

Tarih: 27.11.2018 15:45:10

Okunma : 230

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır