Cevikce / Haber ayrıntısı

Böyleyse NE YAPMALI?

Son yirmi yıldır yalnız Türkiye’mizde değil,
 

demokrasinin beşiği İngiltere dahil, küçükler dışındaki bütün ülkelerde, demokrasinin yerini popülizmin aldığı bir gerçek. Ülkemizin karşılaştığı olumlu-olumsuz her şeyin, iktidarı ve muhalefetiyle partilerin -daha doğrusu parti başkanlarının- söylem, tutum ve kararlarının sonucu olduğunu, kimse yadsıyamaz. Pekiyi, bu politik liderler, yakın geçmişte ve halen hangi etmenler ve etkiler altında kalarak karar aldı ve alıyor? Bu soruya, yerli ve uluslararası güvenirliği olan siyaset bilimcileri, “yükselen popülist* dalga” tartışmasıyla yanıt arıyorlar.
Daha geçen hafta İngiltere’de Başbakan olan Boris Johnson’ın da, son yıllarda esen bu popülist rüzgârın bir ürünü (sonucu) olduğu tartışması başladı ve sürüyor. Seçim kazanmasında olduğu gibi bu gün de aldığı kararlarda Başkan Donald Trump’ın, arkasındaki popülist desteğe güvendiğini, kendisi de söylüyor. Dahası, partisiz seçim kazanan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un da, seçimi popülist bir propaganda sonucu kazandığı ve halen çoğu kararlarında, popülist (bizi ilgilendiren Ermeni soykırımı ve YPG konularında olduğu gibi) hesapların ağır bastığı bir gerçek.
Bizim de yaşadığımız bu gerçeğin arkasındaki asıl değişime girmeden önce, yaşadığım bir olayı sizle paylaşacağım; 1989’da, Genel Başkanım Erdal İnönü ile birlikte Çin Devlet Başkanı Zhao Ziyang'ın çağrılısı olarak gittiğimiz başkent Pekin’deyiz. Başkan Ziyang görüşmeye başlarken, “siyasal ideolojilerin sonu geldi, artık bütün ülkelerin ortak hedefi, barış ve insan mutluluğu olmalı” dedi. Komünist Partisi Genel Sekreterinin bu sözüne karşı Genel Başkanım Erdal İnönü, şu saptamayı yaptı; “Sovyetler Birliği'nin (bugünkü Rusya’nın) çöküşü yüzünden, ikinci büyük savaş sonrası kurulan siyasal kutuplar arası denge sayesinde sağlanan ‘barış içinde birlikte yaşama’ düzeni, şimdi yok olmakla karsı karşıya". Otuz yıl önce Başkan Erdal İnönü, “o tarihe kadar ülkeler arasındaki savaşımın (yarışın), siyasal partilerin ilke, amaç ve hedef farklılığına dayandığını, ama bir taraf etkisizleştiği için artık dünya, ayaktaki güç ABD’nin (küresel sermayenin) baskısıyla karşı karşıya kaldığının” altını çiziyordu.
Genel Başkanımın o saptamasını bu güne taşırsak, şu gerçeği görürüz: O güç artık yalnız ABD’de değil, Asya’da Avrupa’da, içinde Türkiye’nin de olduğu hemen her ülkede, küresel sermayeyi temsilen kimine göre sayısı 500’ü geçmeyen dolar trilyoneri ve onların kontrolündeki, propaganda ve kitle iletişim odaklarının elinde. Yani, onların fırtınaya dönen estirdikleri popülizm rüzgârının etkisinde. Gerçek o ki, bu gün artık “Politika Erbabı” ülkesinde ya da partisinde iktidarı almak ve iktidarda kalmak uğruna ilke, amaç ve hedeflerden çok çok önce, nereden destek alıyorlarsa o güce uymak ve hatta yaranmak zorundalar.
Tek cümleyle, seçmen indinde bu ilkesiz, amaçsız ve hedefsiz “sadece sandık (oy) için yapılan savaşım, lider ve lider geçinenler arasındaki bireysel bir yarışa dönüştü. Daha öncesine gitmeyelim, bu bencil ve hırslı gerçeği bizde en erken yakalayan Turgut Özal idi ama en iyi kullanan da R.T. Erdoğan oldu. Daha yüzde 34 oyla ilk başbakan olduğu günlerde, “demokrasi bizim için amaç değil, hedefe giden yolda araçtır” demiş ve o aracın kaynağının da, “sadece sandık” olduğunu açıkça itiraf etmişti. Tam burada inançlı bir demokrat ve halk çocuğu olan bilim insanımız Alp Erdinç Yeldan’dan özet bir alıntı yapmak istiyorum: “Artık siyaset bilimcileri, popülist tabirini halkın en temel duygularına ve isteklerine yönelik siyaset yapanlar için kullanıyor. Örneğin, siyasal veya ekonomik sorunları kolay yoldan bazı etnik veya dinî gruplara atfederek açıklayan aşırı sağ hareketleri, bu kriter üstünden popülist olarak nitelendirenler var. Bu yaygın görüşe göre popülist hareketler rasyonel olmaktan ziyade, basit ve duygusal bir söylem geliştirerek tek boyutlu bir düzlemde siyaset yapıyorlar…”
Padişahlık, krallık, şahlık gibi tek adam idaresine karşı tarihteki ilk demokratik cumhuriyet savaşımı Fransız Devrimi ile başlamıştır. O halk devrimini izleyen değişimin gücü bütün toplumsal örgütler ve önderlerin temel pusulasında şu doğru yazar, “halk için ama gerektiğinde halka rağmen”. Yani gelenek, görenek ve alışkanlıklarına damardan bağlı kitlelerin değişime ve dönüşüme tepkisi, halkını uygarlık yolunda daha ileri götürmeye inanmış ve ant içmişlerin, cesaretini kırmamalıdır. Yeter ki, “halk için ve ama halkla beraber” olunduğuna, çoğunluk inandırılabilsin.
İstanbul seçimleri başta, son yerel seçimde sağlanan başarı, üzerindeki popülist fırtınaya karşın dürüstlüğe, doğruluğa ve içten beraberliğe susamış seçmenin, gecikerek de olsa direneceğini, açık ve seçik kanıtlamıştır. Yine yeter ki başta CHP olmak üzere muhalefet liderleri (partileri), bu popülist fırtınayı estiren partilerin (Tek Adamların) gündeminin arkasından koşmayı bırakıp, halkın gerçek gündemini (aş-iş) evlere, sokaklara, köylere-kentlere hâkim kılsınlar.
(*) Popülizm: politik durumu dramatize ederek halkın ilgisini uyandırmak amacıyla yapılan politika. Halk yardakçılığı. (TDK)




Tarih: 8/7/2019 8:17:46 AM

Okunma : 174

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır