Cevikce / Haber ayrıntısı

SÜLEYMAN DEMİREL ve GÜRBÜZ ÇAPAN

Ben her pazartesi paylaştığım yazılarımın taslağına, bir önceki hafta başı başlarım.
 


Geçen hafta da, ABD Mineapolis’teki George Floyd’un katli ve sosyal medyacı ABD Başkanı Donald Trump ile ilgili yazıma başlamış ve yarıya gelmiştim.
Bu gün 3 Haziran Çarşamba, sabah telefonumu açtığımda önce en yakın arkadaşlarımdan babası eski tüfek TKP’lilerden yoldaşım Kemal Anadol’dan Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümü dolaysıyla gönderdiği foto-mesajı aldım. Altında da, İsmet Paşanın CHP Gençlik Kolları Başkanı, erken yaşta kaybettiğimiz çok değerli dostum Doğan Araslı’nın önerisi ile Esenyurt’un ilk belediye başkanı adayı yaptığımız Dr. Gürbüz Çapan’ın gönderdiği maili okudum.
Telefon kapattım ve kahvaltıdan sonra ofis olarak kullandığım Amasya Çevikçe’deki Pir İlyas ve Hamdullah Dede türbelerine komşu doğduğum eve geçtim. İlk işim duvarımdaki yarım yüzyıldır hiç eksik etmediğim Saatli Maarif Takviminin yaprağını koparmak oldu; “Akıllı bir adam yalnız kendi tecrübelerinden, çok akıllı bir adam başkalarının da tecrübelerinden yararlanır”, “Duvar yapıldıktan sonra Duvarcı unutulur”.
Bu iki atasözünü okuyunca, başladığım taslağın yerine, Gürbüz Çapan Başkanımın bu iletisini bu haftanın yazısı yaptım:
xxx
Türkiye, “Bir Bilen” inini ve Bir Bilgeyi Kaybetti
Gürbüz Çapan
Kalkınmacı bir başbakan, siyasi nezaket sahibi bir devlet adamı, babacan bir köylü… Süleyman Demirel ile yollarımızı buluşturan, yoksul ve ıssız insanları suya, elektriğe, yola, okula, hastaneye kavuşturmanın idealizmi idi. Esenkent, benim için, “Türk solunun Türk halkından özrü”ydü ve Demirel, kriz yaratan değil, çözüm üreten siyasetçi kimliğiyle; işte bu özre destek verdi.
Onunla, 1991 seçimlerine giderken tanıştık. İstanbul’da havaalanı karşılamasında, yaşlı başlı Adalet Partililer “baba” diyerek onun elini öperken, ben araya girip muzipçe elini tuttum ve “Kurtarma bizi baba!” dedim. Şöyle bir baktı yüzüme ve “bırak elimi Gürbüz!” diyerek ekledi; “seninle görüşeceğiz”. Elini bıraktım ama dondum tabii, beni nereden biliyor diye şaşırmıştım.
Seçimler gerçekleşip Başbakan olduktan sonra, onunla bir dahaki temasımız, “yıkım” nedeniyle olacaktı. Demirel’in Adalet Partisi genel başkanı olurken delegesi olan kişinin Esenyurt’taki evi, yol projemizin tam ortasında kalıyordu. Demirel, o evi kesinlikle yıkmamamı söylemişti ama onu dinlemedim, ya da bir süreliğine dinledim ve 2 buçuk yıl sonra Cumhurbaşkanı olduğunda, bayram tatilinde olmasını fırsat bilip delegenin evi ile birlikte 35 evi daha yıkıp bugünkü Cumhuriyet Meydanı’nı açtım. Zira Esenyurt parklarıyla, meydanlarıyla, konutlarıyla Esenyurtlular’a yakışır bir yer olmalıydı. Baba da başta kızdıysa da kısa süre sonra amacımızı anladı.
Esenyurt git gide gelişiyordu. Bir yıl sonra, 4500 kişilik tiyatromuzun açılışını yapacaktık. Açılışı yapması için Demirel’i davet ettiğimde kendisinden gelen yanıt hayli ilginçti: “Sen mimar doktoru musun?” diye sordu önce, “hayır efendim” dedim, “peki inşaat doktoru musun” dedi, “hayır” dedim; “tıp doktoruyum.” “Peki, kulağına üfleyen mi var? Bunca konut, bunca proje, nerden çıktı?” diye sorduğunda, “Biz böyle bir ekibiz efendim, uğraşıyoruz” diye yanıt verdim. Tam da bu yanıt üzerine, tiyatronun açılışını yapmayı kabul etti. Her ne kadar Emniyet kendisine Esenyurt’ta örgütler olduğunu, can güvenliği olmadığını söylese de, Demirel, tiyatronun açılışına geldi.
Demirel’in katıldığı törende açış konuşmasına, “bizi bir araya getiren işlerimizdir” diye başlayarak, şöyle devam ettim:
“Ben soldan gelen biriyim, siz sağdan gelen birisiniz… Geçmişimizde dirençli gençtik, yaka paça olmuşuz ama şu anda Türkiye demokrasi minvalinde, üretim etrafında, siz yaptığınız işlerle varsınız. Barajlar, yollar, köprüler… Bütün Türkiye’de, her yerde iziniz olduğu gibi, Esenyurt’ta da iziniz var”.
Ardından mikrofona Demirel geçti ve söze “Seni seviyorum Gürbüz Çapan” diye başladı. Salondaki 4 bin kişi Demirel’i ayakta alkışlarken o, sözlerine şöyle devam etti: “Seni Türkiye’ye, dünyaya örnek gösteriyorum. Ben, 1965’te Başbakan olduğumda, tüm Türkiye’nin yabancı sermaye yatırım miktarı 250 milyon dolardı. Sen ise burada, bu gecekondu semtinde, 180 milyon dolar para getirmişsin. İnatla, imanla, arsa kamulaştırıp evi olmayanlara ev yapmışsın!” Ardından salona seslenen Demirel, “ve sizlere karşı mahcubum çocuklar” dedi, “biz sizi eşkıya zannettik, oysa bakın burada ne kadar güzel bir tablo var”.
Evet, tablo çok güzeldi zira o tablo Türk solunun, Türk halkından özür dileyişiydi aynı zamanda. Gecekondu yapmaktan geleceğe yer kalmayan mahallelerin aksine, Esenyurt, modern konutları, okul, postane, hastane alanları, sosyal donatı alanları, kültür merkezleri, parkları ve bahçeleri ile kendi kendine yeten bir kent olmayı amaç edindi ve başardı. Demirel de, kriz yaratan değil, çözüm üreten siyasetçi kimliğiyle; işte bu özre destek verdi ve beni de, Esenyurt’u da sonuna kadar korumaya devam etti. Ne yazık ki, Demirel’in siyasetten çekilmesiyle, bana da saldırılar başlamış, uydurma gerekçelerle hapis cezasına varana kadar her türlü baskı ve zulüm uygulanmıştır.
Hayatın her alanında bilgeydi
Öte yandan, Süleyman Demirel’in aforizma niteliğinde sözleri olduğu herkesçe bilinir. Benim için unutulmaz sözlerden biri de, aramızda geçen bir diyalog olmuştur.
Bir keresinde yanına gitmiş, şımarık oğlu gibi koltukta yayılmış oturuyordum. Esat Kıratlıoğlu, Cumhurbaşkanı’nın onayına sunmak için bir dosya getirmişti. Genişçe oturduğumu görünce, bana, “Başkanım sizi severiz. Tanıştığımıza memnun oldum” dedi. Ben de, “Biz zaten tanışıyoruz. Siz Enerji Bakanı iken Adalet Partisi Genel Merkez’den aşağı indiğinizde size bir kasa domates attılar, hatırlar mısınız?” diye sordum. O da, “evet tabii” deyince, “İşte o domatesi atan bendim. Domatese yazık oldu” dedim. Tabii Kıratlıoğlu lafın sonunu dinlemediği için “Gençlikte olur öyle şeyler, önemli değil” deyip, imzayı alıp odadan çıktı. Bunun üzerine Demirel kahkahalarla gülmeye başladı. Bu olayın üzerine kendisine “efendim, bunlarla ülkeyi nasıl yönetiyorsunuz” diye sorduğumda, “daha akıllı olsalardı dükkân açarlardı” cevabını verdi. Benim için bir başka unutulmaz sözü de Deniz Baykal ile ilgili olandır. Demirel’e bir defasında, Baykal’la ilgili şikâyetlerimi anlatmıştım. Karşılığında, “Gürbüz’cüğüm” dedi ve şöyle devam etti: “Türkiye’de siyaset yerele hitap etmelidir. Türkiye’nin milli folkloru bardır. Oyunu kurarlar, bizim de elimize mendil verir barın başına geç derler. Oysa Baykal kendisi oynuyor, twist yapıyor.”
Ne ki, Süleyman Demirel’in bana yalnızca siyaset arenasında değil, hayat sanatında da öğrettiği çok değerli ilkeler oldu. “Yanında çalışan personele iyi ve hakkaniyetli davran” derdi her şeyden önce. Eve gelen misafiri kapıya kadar uğurlamanın ve hiç kimsenin aleyhinde konuşmamanın önemini Demirel’den öğrendim ben. Üretken, hoşgörülü ve tevazu sahibi devlet adamı Süleyman Demirel, “Bir Bilen” ve bir bilgeydi. Türkiye, “Bir Bilen” inini ve bir bilgeyi kaybetti...
xxx
Bu yazıyı paylaşmamın nedeni, son günlerde Partili Cumhurbaşkanının AK Saray’da (Külliyesinde) topladığı ve devletin bütün kurum ve kuruluşlarının yerini aldığı kamu (daha doğrusu şahsî ) yönetim kadrosunun hali karşısında, yakın geçmişte Çankaya’daki partisiz ve tarafsız bir Cumhurbaşkanını tanımlayan ve güncele nazire bir belge niteliğinde görmem oldu. Ayrıca, tarafsız ve güvenilir bir araştırmacı olan Bekir Ağırdır’ın son anketinin sonuçlarıyla ilgili şu özet de, ülkenin (devletin) karşı karşıya olduğu durumu çok açık biçimde resmetmektedir. “Anladığım kadarıyla kurumsal yapı oturmadığı gibi hala da sistemik tasarım da yok ortada. İnat uğruna yetkilerin bir merkezde toplandığı, bir gecede çıkarılan kararnamelerle işlerin yürütüldüğü bir yönetimin içine düştük”


Tarih: 6/8/2020 6:43:49 PM

Okunma : 179

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır