Cevikce / Haber ayrıntısı

CHP, “DEĞİŞİMİN GÜCÜ”?

12 Eylül darbesinin kapattığı CHP 1992'de yeniden açıldığında önünde iki seçenek vardı.
 

Ya, 1970 (Halkçı Ecevit) öncesinin CHP'si gibi soyut konularla içerde didişip durmak ve küçülmeye devam etmek ya da halkın gerçek gündemi Aş-İş derdine sahip çıkmak. İşte o zaman CHP, 6 okunun gereği olan "halkçılık" ilkesini yaşama geçirecekti.
1995 seçimine giderken partide bu yönde yapılan tartışmalardan sonra ortaya ortak bir slogan çıktı, "CHP Değişimin Gücü". 1950’den beri seçim sonuçlarını doğru okuyan herkes görür ki, karamsarlık ve olumsuz eleştiri üzerine kurulan bir stratejinin başarı sansı yoktur. Seçim kazanmanın sırrı, politik yaşamımda tanıdığım bir siyaset bilgini olan dışişleri bakanı rahmetli Turan Güneş’in, "Demokraside halkı sürekli 'hayır' demeye zorlamak yanlıştır, umut ve güven vereceksiniz” önerisinde gizliydi;
Bunu başardık mı? 1995’te barajı ancak yüzde 0,5 artı ile geçebildik. 1999’da meclis dışında kaldık. Sonrası, yirmi yıldır yüzde 19,5 ile 28,5 arasında düşüp kalkıyoruz. Halkın gözünde hep, iktidarın baskıladığı Aş-İş dışındaki soyut gerginlik gündemine karşı Don Kişot’luk yapıp durmaktayız.
AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan’ın da içinden geldiği Milli Görüş siyasetinin günümüz partisi Saadet’in Genel Başkanı Karamollaoğlu, geçen hafta “İktidar, oluşan ekonomik buhrandan nasıl çıkacağımızı bilmiyor. Arkadaşlar bizden ayrıldı. Parti kurdular. Kurdukları partinin ismini ‘Adalet ve Kalkınma’ koydular. Ülkede şimdi ne adalet var ne de kalkınma var” dedi.
Bir bakan da “ekonomi, dipten dönüş sinyalleri vermeye başladı” derken Partili Cumhurbaşkanı da , “İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır” fetvasında bulundu. Bu sözler, partili cumhurbaşkanlığı hükümetinin, 18 yıl tek başına ve tek elden yönettiği halde, “buhrandan nasıl çıkılacağını” gerçekten bilmez durumda olduğunu belgeliyor. Daha beteri, nesnel (maddi) bir olgu (vakıa) olan ekonomik krizden çıkış için “tinsel (manevi) anahtar” öğütleri vermekteler.
Hemen her olayda olduğu gibi ekonomik kriz için de bu İslâmî terminolojiyi kullanmalarının arkasında, nesnel (maddi) hesap var elbette. Partili Cumhurbaşkanının bu kez aklındaki hesap, yine “faiz”. Hazinenin ve merkez bankasının yönetimini damadı aracılığıyla kendi eline almasının nedeni de faiz hesabıydı.
Enflasyonun (TL’nin değerinin düşmesinin) ve işsizliğin (işgücü yaratan yatırım kıtlığının) nedeninin –faiz- olduğu yanlış (ters) söylemi de, genel yaşamın esası olan ekonomik yaşamı İslâmî Siyasetin temeli olan ‘şeriat’ kurallarına dönüştürme planına bağlı.
Ancak, Partili Cumhurbaşkanı 2013’den beri inatla zorlamasına karşın, bu planının sonuç vermediğini görmüyor olamaz. Çünkü küresel sermayenin her yerde olduğu gibi Türkiye’de de ekonominin parasal dinamiğini istediği gibi çevirme baskısına “Osmanlı tokatlarıyla” meydan okuyamadığını, yaşayarak öğrenmiş olması gerekir.
Böyle ise, Partili Cumhurbaşkanının bu inadının (savaşımının) asıl nedeni, halkın artık gırtlağına dayanmış olan Aş-İş derdine çözüm (kendi deyişiyle krizden çıkış anahtarı) aramak değil. Bütün çaba, tek satırla, “halkın gerçek gündemini karartmak değiştirmek”.
Bunu yaparken de asıl hesabı, daha başından beri -AB üyeliği gayretkeşliği, millilik ve yerlilik palavrası, Oslo açılımı, 12 Eylül Anayasasını demokratikleştirme savsatası vb.- hep, “değişimin gücü” olma iddiasını muhalefete özellikle CHP’ye bırakmamaktı. Ve hala da bırakmamak için her şeyi yapıyor.
Pekiyi, AKP’nin Genel Başkanının bu hesabı karşısında, CHP’nin Genel Başkanı, halkın Aş-İş derdinin çözümü için “Değişimin Gücü” olabileceği konusunda, inandırıcı bir söylem ve eylem ortaya koyabildi mi! Olmayacağını herkes gördüğü halde, haftalardır Bahçeli’nin arkasından erken seçim tartışmasına dalıp gitmenin ne anlamı var? Yine ortada seçim-meçim yokken, küçük partileri seçime sokmak için “milletvekili ödünç verebiliriz” demenin, ülke ve halkın sorunlarıyla ilgisi var mı? Halkın günlük yaşamı dayanılmaz hale gelmişken, üç yıl önceki Adalet Yürüyüşünü anarak, yaşlı gözlerle nostalji yapmak, CHP Genel Başkanlık sorumluluğu, ağırlığı ve önemiyle bağdaşıyor mu?
Böyle, soyut söz ve eylemlerle “Değişimin Gücü” olduğunuza halkı asla inandıramazsınız. “Önceliğimiz merdiven altında çalışanların hakkını sormak ve vermek olacak” diyerek değişimin gücü olacağını vaat edenler, on yıldır o gücü bir türlü gösterememiş ise, öncelikle yapmaları gereken, kendi değişimlerine fırsat verecek cesareti ve özveriyi göstermektir.

Tarih: 6/24/2020 11:28:27 AM

Okunma : 168

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır