Cevikce / Haber ayrıntısı

97. Yaşında CHP Gerçeği?

Cumhuriyetle yaşıt olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 97 yaşında. 9 Eylül 1923'te
 











Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından kurulan CHP, kurtuluşun ilk örgütlenmesi olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin bir devamıdır. Bu anlamda, Sivas Kongresi partinin ilk kurultayı olarak kabul edilebilir. CHP, 27 yıl tek parti iktidarı, 1950'den bu güne kadar da çok partili yaşamın kısa aralıklar dışında, hemen tamamında ana muhalefet partisi olarak ülkenin siyasi yaşamındadır.

Bir banka müdiresi kim olduğumu öğrenince ilk sözü "ne olacak partimizin bu hali" oldu ve "halkın AKP'ye tepkisine karşı CHP'nin hala bir seçenek olamadığını" söyledi. Benden yanıt beklemeden, nedenini de ekleyiverdi, "aydın ve elitlerin partisi görünümünden kurtulamayan CHP'yi halk, kendinden bir parti olarak göremedi".

Bu sözler bana, Mustafa Kemal Atatürk’ün partiyi kurduğu ilk yıllardaki su konuşmasını anımsattı: "Başka ülkelerde partiler ekonomik amaçlar üzerine kurulmuştur ve kurulmaktadır. O ülkelerde çeşitli sınıflar vardır. Bir sınıfın çıkarını korumak için kurulan siyasal partiye karşılık başka bir parti kurulur. Oysa Halk Fırkası dediğimiz zaman, bunun içinde bir kesim değil, bütün ulus vardır”.

Partinin o gün bu gün değişmeyen ilke amaç ve hedeflerinin temeli olan Altı Okun en önemli umdelerinden olan bu "halkçılık" ilkesi tüzük ve programda yazılı olmayı sürdürse de CHP, halkın orta ve orta altı gelirli büyük bölümünü kuruluştaki bu amacına inandırmakta başarılı olamadı.

1945'lerde CHP'den ayrılarak Demokrat Parti'yi kuranlar, CHP'nin yüzde sekseni köylü olan halk kitlesinden koptuğuna güvenerek yola çıktılar. 1950'de iktidara geldiklerinde özellikle Anadolu'da "halkçılığın" yansıması olarak partilerinin adını "kasketliler partisi" yaftası ile yerleştirmeyi de başardılar.

1972'den sonra parti tüzüğündeki "halkçılığın" anlamı, Bülent Ecevit'le kurulan bağ sayesinde, halk katında özüne uygun bir yankı buldu. Bu görünüm, aş ve iş konusunda sınıfsallığın var olduğu gerçeğinden ve sosyal adaletsizliğin derinliğinden kaynaklanıyordu. İşte bu izlenimin yarattığı halk desteği uzun yıllar "devlet partisi" olarak nitelenen CHP'yi, kısa süre olsun “halkın partisi” ve iktidar yapmıştı.

12 Eylül 1980 darbesinin yanlışlarının en önemlisi (büyüğü), cumhuriyetle özdeş iki büyük partinin, CHP ile Demokrat Parti'nin (DP) devamı olan Adalet Partisi'ni (AP) kapatmak oldu. Bugün ülkenin karşı karşıya kaldığı iç ve dış sorunlar, başta etnik, mezhepsel (dinsel) ve hatta bölgesel (coğrafi) köken ayrılığına dayanan popülist politikalardan (çatışmalardan) kaynaklandı. Tırmanarak sürüyor da…

Kapatılıp açılarak sayısı altmışı geçen partiler, program ve tüzüklerinde ne yazarsa yazsın, güçlerini daha çok laik demokratik cumhuriyet ilkelerinden değil de, alt kimliklere ve çıkar dayanışmasına dayalı tabandan alır oldular.

Turgut Özal'la başlayan Genel Başkanın tek seçici ve tek karar verici olduğu, yani parti içi demokrasinin ortadan kalktığı 1980’den beri, CHP dahil hiçbir parti, kurumsal yapısını koruyamadı. Partilerin en önemli organı olan meclis grup toplantıları, Genel Başkanların kendi seyircileri önünde yaptıkları, haftada bir yinelenen "sözlü düello" haline geldi. Yine partilerin en üst karar organları, Genel Başkanların kararlarını onaylattığı ve açıkladığı merkez kuruluna dönüştü.

Bence bu durumdan en çok zarar gören ve yara alan parti CHP oldu. Son kurultayda, değerli bir hukukçu ve politikacı olan İlhan Cihaner’in genel başkan adayı olabilmek için gerekli 68 oyu bile bulamaması, parti içi demokrasinin artık yok olduğunun belgesidir.

Anayasanın artı yüzde 0,5 oyla değişmesi, Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında, AKP Genel Başkanının “demokrasi bizim için amaç değil araçtır” diyerek laik demokratik parlamenter sistemi, Tek Adam (aile boyu tek başına ve tek elden yönetim) sistemine dönüştürmesinin önünü açtı.

Onun karşısında, direnecek tek güçlü siyasi oluşum CHP idi ve hala CHP’dir. Yeter ki, halkın indinde kendi içinde güçlü demokratik ve etkili bir birlikteliği sağlayabilen ve en üst düzeyden ülkeyi tek başına yönetme savında (iddiasında-mücadelesinde) ve özgüveninde bir liderliği olsun. İstanbul, Akara başta son yerel seçimde alınan sonuçlar, bu geçeği belgeliyor.

On yıl önce partiyi iktidara taşıma heyecanı yaratarak gelen Genel Başkan bu umudu “Millet İttifakına” bağladığını açıkça ilan ediyor. Oysa AK Saray’ın, ya o ittifakı dağıtacağı, ya da partiler ve seçim yasalarını değiştirerek, ittifak sistemini kaldıracağı açıkça görülüyor.

Hedefi tek başına iktidar olma özgüveni olmayana, seçmen asla güvenmez, güvenemez. Partinin başına geldiği kurultayda, “anlamlı sonuç alamazsam ilk seçimde giderim” dediği halde, dokuz seçim yitirmiş ve küçük partilerin ittifakına ümit bağlamış bir Genel Başkana, seçmen asla umudunu bağlamaz, bağlayamaz.

CHP, “ana muhalefete mahkûm bir parti” değildir, asla olmamalıdır.

Tarih: 9/17/2020 9:48:30 AM

Okunma : 174

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır