Cevikce / Haber ayrıntısı

“AT SİNEĞİ” Görevini Sürdüreceğiz…

Geçen haftaki yazıma şöyle girmiş: Bir banka müdiresi kim olduğumu öğrenince ilk sözü
 


“ne olacak partimizin bu hali” oldu ve “halkın AKP'ye tepkisine karşı CHP'nin hala bir seçenek olamadığını” söyledi. Benden yanıt beklemeden nedenini de ekleyiverdi, “CHP'yi halk, kendinden bir parti olarak göremedi”
Ve yazımı şöyle bağlamıştım: Hedefi tek başına iktidar olma özgüveni olmayana seçmen güvenmez, güvenemez. Partinin başına geldiği kurultayda, “anlamlı sonuç alamazsam ilk seçimde giderim” dediği halde, dokuz seçim yitirmiş ve küçük partilerin ittifakına ümit bağlamış bir Genel Başkana, seçmen umudunu bağlamaz, bağlayamaz. CHP, ana muhalefete mahkûm bir parti değildir, asla olmamalıdır.

Yorumlarına çok değer verdiğim, milli eğitim bakanlarımızdan Sn. Hikmet Uluğbay’dan şu iletiyi aldım:
“Gözlemleyebildiğim kadarıyla, CHP ilçe teşkilatları ile ilçe halkı arasında sıcak bir iletişim ve etkileşim ağı kurulamamış durumda. Bunda da Genel Merkezin yaklaşımı etkin oluyor sanırım. Parti Okulu, ilçe teşkilatlarını gruplar halinde seminerlerde toplayıp, toplumun sorunları ve çözüm yollarını onlara anlatıp, bu toplantıların bantlarını da onlara verdiğini sanmıyorum.
Oysa bu yapılabilse ve ilçe teşkilatlarına ayrılacak mütevazı bütçelerle onların ilçe halkını davet edip ikramda bulunarak bu videoları izletse ve sorularını yanıtlasa, yanıtlayamadıklarını Genel Merkeze sorup aldığı bilgileri izleyen toplantılarda halka aktarsa ve bunu sürekli yapabilse, sanırım halka erişim ve halkla diyalog çok güçlenmiş olurdu”.

İyi niyetli bu önerilere ben de şu yanıtı verdim:
Sayın Uluğbay, daha ilk yıllarımızda rahmetli Prof. Haluk Ülman hocamla hem araştırma merkezi hem de parti okulu konusunda ciddi girişimler yaptık. Başarılı sonuçlar da aldık. Ancak 1980’de parti kapatıldıktan ve sonra 12 Eylül anayasası ile partilerin kadın-gençlik ve örgüt yapıları o denli dağıtıldı ve yok edildi ki, artık ne parti içi demokrasi kaldı ne de ilkesel amaç için siyaset yapan kadrolar.
Bu durumun düzelmesi için yapılan eleştiri ve öneriler hem de kamuoyuna yaptıkları vaatlere karşın, bizzat genel başkanlarca dinlenmedi.
Artık üzülerek gördüğüm, yine sözlerin tersine partide kariyer, liyakat değil, hadsiz ve ilkesiz bir post kavgası var. Hem de en küçük ilçe düzeyinde. Hem de her kademeye ve mevkie (başta milletvekilliği) ön seçimle değil, genel merkez (Genel Başkan) atamasıyla gelindiği için O‘na yaranma yarışı sorumsuz bir şekilde sürüyor.

Bunları yinelememin nedeni, Sn. Uluğbay’ın gönderdiği şu özlü ileti oldu:
“Bizim toplumumuz ve siyasi partilerimiz için en gerekli şeylerden birisi de Sokrat'ın kendisine biçtiği -At Sineği- rolünü yüklenecek insanlardır. Anımsayacağınız üzere, Sokrat ölüm cezası ile yargılanırken yaptığı savunmasında Atinalıları şöyle uyarır:
-Eğer beni öldürürseniz, yerime geçecek kimseyi kolay kolay bulamazsınız. Ben de tanrının bu devlete musallat ettiği bir at sineği gibi bütün gün boyunca her yerde sizi uyandırıyorum, hareketlendiriyorum, azarlıyorum ve ikna ediyorum. Beni kolayca ölüme gönderebilirsiniz, sonra da eğer tanrı sizi düşünerek bir at sineği daha göndermezse, hayatınızın geri kalanını uyuyarak geçirirsiniz-
Dolayısı ile biz emekli bürokratlara ve siyasetçilere düşen at sineği rolünü üstlenmekten yılmayacağız, yüksünmeyeceğiz, onur duyacağız ve uyarılarımız sürdüreceğiz”.

Ben de, değerli arkadaşım Prof. Mustafa Kaymakçı’nın geçen haftaki yazımla ilgili yaptığı yorumda: “Erol, son iki paragraf, ne yapılması gerçeğini ifade ediyor. Bunu anlatmaya devam etmeni diliyorum” dediği gibi aklım ve gücüm yettikçe At Sineği görevimi sürdüreceğim.




Tarih: 9/20/2020 5:15:01 PM

Okunma : 184

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır