Cevikce / Haber ayrıntısı

DERS ALSAYDIK BURALARA GELMEZDİK!

12 Eylül 1980 darbesine giden dönemde
 

halk ekonomik açıdan sıkıntı içinde ve ülkede huzur ve güven kalmamıştı. Ve yine bu günlerde olduğu gibi partiler arasında gerginlik ve çekişme de zirveye çıkmıştı. İktidar ile muhalefet arasındaki karşılıklı suçlamalar yüzünden, halkın meclise ve partilere olan güveni tümüyle yitmek üzereydi.
Benim de milletvekili olduğum işte o günlerde Adnan Menderes zamanında Demokrat partili, Kıbrıs Barış Harekâtı sırasındaki Dışişleri Bakanı ve o dönemde CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Turan Güneş’in mecliste yaptığı şu konuşmayı* hiç unutmadım. Son aylarda o günleri anımsatan yaşadıklarımız, bana “keşke Turan Hoca yaşıyor olsa da, bir kez daha kürsüye çıksa” dedirtti. Gelin beraber dinleyelim:
TURAN GÜNEŞ (Kocaeli Milletvekili) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Konuşmama başlamadan önce iki noktayı belirtmek istiyorum. Bu sözlerim, bir milletvekili olarak, burada bulunan bütün arkadaşlarım gibi belli bir aşamadan geçip, vatandaşlarca, elbette bir partiye mensup olarak, buraya ülke sorunlarını konuşmak için gönderilmiş bir milletvekili sıfatıyla ve özellikle kendimi bir özeleştiriye tabi tutmak için yapılan bir konuşmadır.
Bu nedenle, sözlerim sırasında, eğer, «siz» deyimini kullanırsam, bu «siz» deyimine, özellikle benim de dahil olduğunu ve «biz» demenin daha doğru olacağını; ama dil alışkanlığıyla belki «siz» diyeceğimi size hatırlatmak isterim.
Değerli arkadaşlarım, ikincisi bu konuşmam, gerçekten seçime, genel oya, demokrasiye, özgürlüklere inanan ve sadece bu amaçla yahut böyle bir düzen olduğu için burada bulunanlara aittir. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan üyelerin çok büyük bir çoğunluğunun bu görüşte olduğu kanısındayım; ama herkes için teminat vermek imkânım maalesef yoktur.
Bağışlayın beni, özür dilerim, ukalalık gibi olmasın, Fransız anayasacılarından Houriou vardır; «Fransa'nın Devresel Anayasal Bunalımları» diye bir teori kurmuştu; 1950'den beri gördüğüm, Türkiye'nin de devresel, böyle bunalımları vardır.
Türkiye'de bir büyük gazete iyi niyetle, kötü niyetle, her gün iki partinin liderini, fevkalade ağır sıfatlarla suçluyorsa, Halk Partililerin de, Adalet Partililerin de ciddiye alması, kızması lazım gelirdi; Kızmıyorlar, şaka diye karşılıyorlar; ama bunun bir miktar bir siyasi anlamı olduğunu da, sanıyorum arkadaşlarım kabul ederler; kimse alınmasın.
Şimdi Parlamentoyu değerlendirmek, Parlamentoyu bir bütün olarak görmekle başlar, Parlamentoyu değerlendirmek, dünyanın her tarafında olduğu gibi, politikayı, iktidara gelmek için, birbirimizi Galatasaray-Fenerbahçe maçındaki gibi mağlup etmek için değil, ülke sorunlarını çözmek, için yapmakla olur.
Bazı ülke sorunları vardır ki, o ülke- sorunlarını insanlar veya partiler tek başlarına çözemezler; o konularda birbirleriyle yarışa giremezler; girerlerse, Türk demokrasisine çok büyük bir maliyet yüklemiş olurlar.
Arkadaşlarım, İtalya'da ve İspanya'da, komünist partileri dahil, İspanya'nın ve İtalya'nın; içinden geçmekte bulundukları ekonomik bunalıma beraberce çare bulmanın yollarını arayabildiler. Bizim memleketimizde bugün cenazelerimiz, cenazelerimizin törenleri birbirinden ayrı.
Eğer, eski MC Hükümetine mensup bir belediye başkanı ölmüşse, o belediye başkanından dolayı acı duyanlar veya acı duyduğunu söyleyenler başkaları. Örneğin, Halk Partisinden veya bağımsızlardan bir belediye başkanı ölmüşse, cenazesine gidenler, namazını kılanlar veya feryad-ı figanlar ayrı...
Cenazelerin bile ayrıldığı bir ülkede, musalla taşındaki insanın hangi eğilimde olduğunu saptamadan kimse namazını kılmıyor, törenini yapmıyorsa, o fraksiyon bu fraksiyon, bu akım, bu parti, bunlar önemli değil; benim için önemli olan, bu parlamentoda mevcut, vatandaşın seçerek gönderdiği senatörler ve milletvekilleridir.
Eğer bunlar dahi, Türkiye'de siyasetin içinde birimize avantaj ya da ötekine dezavantaj kazandıran olaylar olarak görülüyorsa; biz her gün biraz daha, kamuoyunun gözünde pek fazla işlevi (fonksiyonu) olmayan insanlar durumuna düşeriz. Bu kadar insanın, bu kadar partinin boş oturduğu kanısı bir defa halkımıza geldi mi, o zaman biz, demokratik düzeni yaşatmakta gerçekten zorluk çekeriz.
Türkiye'de demokratik düzeni ne dış kuvvetler yıkar ne Sovyetler, ne Amerika, ne şu, ne bu yıkar; Türkiye'de Parlamentoyu, Türkiye'nin siyasal düzenini ne illegal örgütler yıkar (illegal örgütler masum vatandaşları öldürür, hadiseler çıkartır).
Türkiye’nin iç düzenini Türkiye’nin siyasal düzenini, yıksak yıksak biz yıkarız. Ben, hiçbir arkadaşımın böyle düşünmediğine, yahut büyük çoğunluğunun, çok büyük çoğunluğunun böyle düşünmediğine inanıyorum; fakat çoğu kez en ciddi konuları bile biz aramızda polemik konusu haline getirmeye ve bunlardan bir diğer partinin aleyhine, kendi partimiz lehine sonuçlar çıkarmaya çalışıyoruz.
Haddim olmayarak, bütün bunlar, kendim için söylenmiş sözlerdir; binaenaleyh, bunu da kendi kendime söylediğimi kabul ediniz; haddim olmayarak, herkesin, kendini biraz daha derlemesini, toparlamasını ve konumuzun yuvarlak meşin topu sahalarda dolaştırmak değil, ülke sorunlarını kucaklamak olduğunu hatırlamasını diliyorum; kendime bunları söylüyorum.
Arkadaşlarım, kendi kendime söylediğim şeyleri lütfen dinlediler; kendilerine teşekkür ederim. Hepinize saygılar sunarım.
BAŞKAN — Teşekkür ederim Sayın Güneş.
(*) TBMM’de bulunduğum uzun yıllar Turan Hocamın yaptığı bu konuşmayı, bütün partilerin milletvekillerinin “çıt çıkarmadan pür dikkat dinlediklerine” ilk kez tanık olmuştum. Bir daha da ne gördüm ne de duydum.

Tarih: 10/10/2021 3:46:50 PM

Okunma : 185

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır