Cevikce / Haber ayrıntısı

YILAN HİKÂYESİ*

6’lı Masanın 4 Bacağının (Partisinin)
 

CHP listelerinden meclise girme uzlaşması, 1995’teki CHP-SHP birleşmesine benzedi. 1995 seçimlerinde anımsanacağı gibi, Erbakan’ın Refah Partisi, birinci olmuştu. Oyların dağılımı ise şöyleydi: REFAH yüzde 21.38 ve 152 milletvekili (MV), ANAP yüzde 19,65 ve 132 MV, DYP yüzde 19,18 ve 135 MV, DSP yüzde 14,64 ve 76 MV, CHP de yüzde 10,71 ve 49 MV ile meclise girdiler.
Yılmaz Hükümeti (ANAYOL ), 12 Mart 1996 tarihinde Meclisten 257 kabul, 207 ret, 80 çekimser oyla güvenoyu aldı. Ancak kısa süre sonra Mesut Yılmaz, siyasal yaşamının en önemli yanlışını yaptı ve Tansu Çiller’i tasfiye ederek merkez sağın tek başına lideri olma emeli ile koalisyonu bozdu.
Arkasından kendisi önerdiği halde, son dakikada korktu ve önce iki yıl Erbakan’ın başında olacağı dönüşümlü başbakanlık anlaşmasından caydı. Fırsatı ele geçiren Tansu Çiller, ayni gün Erbakan’ı, 28 Şubat 1997 post modern darbesine götüren Refah-Doğruyol Koalisyonunun Başbakanı yaptı.
Öylece, Necmettin Erbakan’ın 1969’da Milli Nizam Partisi ile siyasal ve toplumsal yaşamımıza giren “Milli Görüş” siyaseti, başbakanlığı ve o düzeyden etkin olma olanağını elde etti. Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığa, sonra da Partili Cumhurbaşkanlığına gelişinin kapısı, işte o tarihte açıldı.
2000 yılında patlayan ekonomik krizin faturasını halk Ecevit’in başbakanlığındaki DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümetine kesti ve meclisteki Tansu Çiller’in DYP’si ile birlikte partilerin tümünü barajın altında bıraktı. 2002 seçimlerinde halk oy vereceği yeni yüzleri aradı.
Aş-İş beklentisine çare bulacak umuduyla, yasaklı R.T. Erdoğan’ı kendinden sandı(!). Ve toplam oyun yüzde 35’ni alan AKP, yüzde 10 baraj sayesinde birinci parti oldu ve tek başına anayasayı bile değiştirebilecek çoğunlukta iktidara geldi.
Çünkü Erdal İnönü sonrası SHP ile sancılı ve çetin pazarlıklarla birleşebilen Baykal’ın Genel Başkanlığındaki CHP, 2002’seçiminde ancak yüzde 20 dolayında oy alarak meclise giren ikinci parti olabildi.
Bu sonuçtan şu saptamayı çıkaranlar doğruyu görmüştü: Ayni siyasi çizgide olduğu halde CHP-SHP birleşmesi, iki partinin toplamını aşan bir görevdeşlik (ek güç) yaratmamıştı. Beklenenin tersine, SHP’nin 1991’de aldığı oyu ile CHP’nin aldığı oy toplamı sandığa yansımamış, azalmıştı.
Ve 12 Eylül sonrası Erdal İnönü ile beklenen solda güçlü bir parti olma çabalarına karşın, tabanda SHP, CHP ve DSP ayrışması 2002 seçimine kadar sürdü.
2004 tüzük değişikliği ile de parti içi demokrasi tümüyle yok olduğu için -kaset olayı- yüzünden Genel Başkan ayrılmak zorunda kalana kadar, ortanın solundaki oy (ya sandığa gitmedi ya o zamanki HDP gibi bölge partilerine ve benzerlerine gitti), CHP’de toplanmadı.
Bu arada, 1999’da sırf milletvekilliği(?) için DSP’ye başvurup ta olamayan SSK eski Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu, 2002’de CHP’den atanarak (merkez yoklamasıyla) meclise girmeyi başardı.
Yakında sonsuzluğa yolcu ettiğimiz sevgili Genel Başkanım D. Baykal’ın istifa sonrası, daha önce iki TV yayını ve İst. Belediye Başkan Adaylığı ile adı öne çıkan K. Kılıçdaroğlu (Gen. Bşk. seçildiğinde -ilk ve son ziyaretim- bana kendi deyişi ile “rastlantı sonucu”) CHP Genel Başkanı oldu.
Geliş kurultayında yaptığı konuşma ile parti içi demokrasi ve halkın gerçek gündemi Aş-İş konusundaki inandırıcı vaatleri, 2011 seçiminden başlayarak partinin başarılı bir toparlanma ve halk indinde güçlenme umutlarını yeşertti.
Şu sözü çok önemliydi , “ilk seçimde bile anlamlı bir başarı sağlayamazsam Avrupa sosyal demokrat partilerde olduğu gibi genel başkanlığı bir başka arkadaşıma devrederim”.
Anımsattığım bütün bu geçmiş olumsuzluklara karşın, 14 Mayıs seçimine doğru kamuoyundaki yükselen AK Saray karşıtlığının sandığa yansıması için herkes eteklerindeki taşları dökmüş ve gün sayıyor.
Daha önceki birleşmelerin içinde olan birisi olarak, sandıkta bütünleşmeyi bekleyen başta sosyal demokrat taban olmak üzere, Aş-İş derdinden sabrı ve takati tükenen halkın, bu kez düş kırıklığı yaşayamayacağı umudumu paylaşmak istedim.
Göreceğiz bakalım 21 gün çok çabuk geçer.
(*) Yılan Hikâyesi: Uzun süren, uzayıp giden ve bir türlü sonuca bağlanamayan sorun.




Tarih: 4/23/2023 11:07:16 AM

Okunma : 96

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır