Cevikce / Haber ayrıntısı

Erdal INÖNÜ’nün “ÇIN dersi”

Yarim yüzyildir tanidigim ve dogru bildiklerinden asla ödün vermeyen,
 

















sosyal demokrat Nejat Ölçen bir söylesisinde, Basbakan R.T.Erdogan’in akil ve us disi gidisati yüzünden gelecekten umudunu kesmis izleyicilere, “kötümserlige hiç gerek yok, bu sancilar, aydinlik günlerin dogum sancisidir” demis. Yasina karsin heyecanini hiç yitirmedigini gösteren bu yaniti, bana Mao Ze Dong’un, o ünlü sözünü animsatti: “Gök kubbenin altinda büyük bir kesmekes var, vaziyet harika”. Mao bu sözü “uzun yürüyüsü” baslattigi 1930’larin ortasinda söylemisti. O tarihlerdeki 400 milyon nüfuslu Çin, gerçekten, tam bir kesmekes içindeydi. 1976’da Mao öldügünde Çin, bu gün 1,5 milyar nüfusuyla küresel dünya ekonomisine yön veren en büyük güç olma yolundaki uzun yürüyüsünü, artik tamamlamisti.
SHP'de Genel Baskan Erdal Inönü ile beraber görev yapiyoruz. Mao’nun o sözünün üzerinden yarim yüzyil sonra 1989’da, Devlet Baskani Zhao Ziyang'in çagrilisi olarak baskent Pekin’deyiz. Baskan Ziyang görüsmeye baslarken, “siyasal ideolojilerin sonu geldi. Bütün ülkelerin ortak hedefi baris ve insan mutlulugu olmali. Bunun sorumlulugu da, önder devletlere düsüyor” dedi. Onun bu sözlerine karsilik olarak, Genel Baskanim Erdal Inönü sunlari söylemisti: “Baris ve kalkinma birer soyut sözcük olarak kaldi, ülkeler arasi gelir dagilimi, daha da dengesizlesti. Endüstrilesmenin önünde çok önemli bir enerji sorunu var. Orta Dogu'da süren savaslar ve batinin önde gelen devletlerinin bu bölgedeki emelleri dünya barisi için kaygilari artiriyor. Sovyetler Birligi'nin (bugünkü Rusya) çöküsü ve ABD'nin tek büyük ekonomik ve askeri güç kalisi yüzünden, ikinci büyük savas sonrasi kurulan ‘siyasal kutuplar arasi denge sayesinde saglanan baris içinde birlikte yasama düzeni’, simdi yok olmakla karsi karsiyadir".
Laik demokratik Türkiye Cumhuriyetinin kurucu partisi CHP’nin devami olan SHP’nin Genel Baskaninin, ince bir alçak gönüllükle söyledigi bu sözleri karsisinda, Islam dünyasi kadar nüfusu olan Çin Halk Cumhuriyetinin Devlet Baskaninin, sanki bir bilge kisiyi dinlercesine dikkat kesildigine tanik olmakla, ülkem adina sonsuz bir gurur duymustum.
Bunlari niye animsadim? O Erdal Inönü, Turgut Özal’in ölümü sonrasi DYP Genel Baskani rakibi Süleyman Demirel’in cumhurbaskani seçilmesini desteklemisti. Çünkü onun için Çankaya’ya çikacak kisinin, partiler arasinda çekismeyle degil, uzlasmali bir çogunluk destegiyle seçilmis olmasi çok önemliydi. Çünkü Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaskani, yari seçmenin degil, halkin tümünün cumhurbaskani olmaliydi. Çünkü o cumhurbaskani, ülkeyi ortasindan ayristiran, bölen degil, halkin birliginin ve dirliginin bilincinde ve sorumlulugunda biri olmaliydi. Çünkü o cumhurbaskani, “demokrasiyi” gizli hedefi yolunda araç degil, insan hak ve özgürlüklerini güvence altina alan, güçler ayriligina dayanan ve hukukun üstünlügünü içeren bir toplumsal düzen olarak tanimlayan, biri olmaliydi.
Simdi, 10 Agustos cumhurbaskanligi seçimine giderken, meclisteki dört partinin genel baskanlari ise, karsilikli her türlü asagilayici, karalayici ve suçlayici sifati, haber bültenlerinin günlük basliklari haline getirdiler. Birakin hukuku, agizlarindan çikan kelimelerin ne din, ne ahlak, ne de vicdanla ilgisi var. Bu tablo, yalniz halkin gelenek ve göreneklerini degil, ülkenin disaridaki sayginligini da tüketmis durumda. Kendi deyimiyle, “cumhur’un (halkin) baskani” olmasi gereken bir Parti Baskan (10 yillik basbakan), sadece yüzde 45 seçmenin oyuyla, hem de “partizan cumhurbaskani” olmanin hirsiyla yanip, tutusuyor. Bu manzaradan, 2002’öncesini yasamis, nüfusun büyük çogunlugu olan üç kusak seçmen yurttasin, derin bir aci duydugunu kimse yadsiyamaz!
Ben de kalkmis size, Erdal Inönü’den Demirel’den hikâyeler(!) anlatiyorum! Aydinlik içinde yatsinlar, Bayar, Menderes, Ecevit ve Erbakan; halkin oyuyla iktidar olmus bu liderlerin hiç biri de, demokrasiyi yalnizca sandik olarak görmediler. Hiç biri, “demokrasiyi”, gizli ve sinsi hedefleri için “araç” olarak kullanmadilar. Hepsinin de amaci, “çagdas demokrasiydi”, yani Türkiye’yi, Mustafa Kemal Atatürk’ün amaci olan, “çagdas uygarlik düzeyine ulastirmakti”. Kökleri 700 yil öncesine giden Türkiye Cumhuriyeti, “gök kubbenin altinda böyle bir kesmekesi ilk kez yasiyor”! Mao gibi “bu vaziyet harika” demesek de, planlamaci dostum N.Ölçen gibi, “bu durum, aydinlik günlerin dogum sancisidir”, demeliyiz.



Tarih: 18.06.2014 08:56:42

Okunma : 498

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır