Cevikce / Haber ayrıntısı

Hiç yoksa bildik, güvendik bir “AKILLI DUMRUL” ols

Iktidar partisi AKP’nin cumhurbaskani adayi besbelli ki, R.T.Erdogan’dir.
 


En az 20 milletvekilinin aday göstermesi gerektigine göre, CHP grubu içinden hiç beklenmedik bir olumsuzluk(!) çikmazsa, 3 adayli bir seçim olacak; CHP ve MHP, çati adaylarini açikladilar, Ekmeleddin Ihsanoglu. Kaldi, HDP’nin kimi aday gösterecegi? 10 Agustos’ta seçmen sandiga giderken, yalnizca adlarinin yazili oldugu (parti v.b bir aidiyeti olmayan) oy pusulasini eline alacak ve bu üçünden birinin altina mührü basacak.
Hemen belirtmem gerek, 1950’den beri sandiksal demokrasiyi uygulayabilenlerin içinde, benim bilgilerime göre, Türkiye’miz en çok sayida seçim yapmis ülkedir. Bu deneyimine karsin seçmenimiz ilk kez sandiga, “Cumhurbaskanini” seçmek için gidecek. Seçmen sayisi, bizim gibi 50 milyonun üstündeki ülkelerde, böylesi hiç denenmemis bir seçimin sonucunu simdiden tahmin etmek, sanilandan çok daha çetrefilli gözüküyor!
Renkli meydanin politika arenasinda rol aldigi ilk ülke, her konuda oldugu gibi ABD oldu. Cumhuriyetçi partinin baskan adayi Richard Nixon’un kazandigi 1968 seçimlerini inceleyen bir kitap, çok ilginç sonuçlar ortaya koydu. Kitap, “The Selling of the President“(baskan satisi), tipki müsteriye, reklamla bir ürün pazarlar gibi, seçmene bir baskan adayinin nasil “yutturuldugunu” belgeliyordu. Ayni tarihlerde Fransa’da baslayan gençligin baskaldirisinin temel nedeni de, ikinci dünya savasi sonrasi ABD’nin etkisindeki görsel ve yazili medyanin, Avrupa seçmenine pazarladigi, “serbest pazarci” politikanin tirmanisiydi. Almanya’da Ludwig Erhard, sonralari Ingiltere’de Margaret Thatcher, hizli özellestirme ve holdinglesme politikalarinda, ayni medya (reklam) sayesinde seçmenin oyunu aldilar. 1980’lerin sonunda, kamusal agirlikli ekonomik seçenek Moskova’da çökünce de, küresel sermaye, elindeki tüm medya propaganda araçlariyla ulus devletlerin seçmenine adeta saldiriya geçti;
Önce, Güneydogu Asya’da, sonra Meksika, Arjantin ve Brezilya’da patlayan ekonomik bunalimlar, seçmeni IMF politikalarina boyun egen partilere zorladi. 2002’den beri Türkiye’de de ayni oyun oynaniyor. “Normallesme” saçmaligiyla, R.T.Erdogan’in üç seçim sonrasi geldigi, “aile boyu hâkimiyet”, ayni politika pazari sayesinde oldu. 17Aralik’ta ortaya çikan rüsvet ve yolsuzluk dosyalarina karsin, bir Basbakanin 30 Mart seçimlerinden basarili çikmasi, “politika pazarlamasinin” olaganüstü güçlü hale geldigini, açikça gösteriyor.
“Cumhurbaskani adayligi” da ayni senaryolarin bir uzantisidir artik. R.T.Erdogan da, bu senaryonun en usta oyuncusu olmaktan öte, senaryoyu yazanlarin masasinda, baskösede oturuyor. Buraya kadar yazdiklarimi zaten herkes biliyor ama ben niye yineledim derseniz? Muhalefetin, özellikle CHP’nin basindakilerin nasil oldu da yüz yila yaklasan bir parti birikimine karsin, bu denli bir yanilisa düsmelerini anlayabilmis degilim! 50 milyonluk seyircisi olan bir senaryonun yillardir basrolünü oynayan ve rolü geregi her renge ve sekle giren usta oyuncunun karsisinda, arkasinda bir parti yaftasi olmayan (kalitesi ne olursa olsun), bilinmeyen, taninmayan bir yeni adayin alkis almasi beklenemez. Büyük çogunlugu as ve is derdindeki seçmen köprüyü geçerken, yillardir köprübasini tutmus “Deli Dumrul”u degistirmek için hiç yoksa bildigi, güvendigi bir “Akilli Dumrul” ister!


Tarih: 24.06.2014 21:42:30

Okunma : 474

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır