Cevikce / Haber ayrıntısı

R.T. ERDOGAN NEREYE KOSUYOR! (1)

10 Agustos karanlik sonun baslangici olabilir! "Olmasin" demek yetmez.
 





















10 Agustos karanlik sonun baslangici olabilir! "Olmasin" demek yetmez. R.T.Erdogan'in gerçek yüzünü bir kez daha animsatmak için bir seri yazmak istedim; bildiklerinizi yinelesem de bagislayacaginizi umuyorum:

Eski Yunan’da baslayan “seçme-seçilme” yasami, 20. Yüzyil'in ilk çeyreginde, alttan gelen tepkiye karsilik üsttekilerin sömürüyü sürdürmek için açik oy-gizli sayimla sürdürdükleri bir biçim almisti.

Ikinci Dünya Savasi demokrasiyi, siyasal ideolojilerin soguk ya da sicak savas ortamina dönüstürdü. Bugün ise, demokrasiden herkes isine geldigini anliyor! Bazilari da demokrasiyi, hem de basina “ileri” sifatini takarak, amacina ulasmak için araç olarak kullanmaya çalisiyor! Oysa çagdas demokrasi deyince halklarin özce anladigi, oy sandigina gidip kendisini yönetecek kisi ya da kisileri seçmesidir. Icadindan bugüne dek üzerine milyarlarca sayfa yazilan, çizilen, binlerce bilim adaminin kafa yordugu ve ugrunda savasilan, milyonlarca can verilen, Türkçedeki 9 harfli bu kelimenin, asli esasi da, halkin bu sekliyle anladigidir. Öteki tarafi, yönetenlerin veya yönetmek isteyenlerin lâfi-güzafidir! Bir zamanlar Rusya’da, Sovyetler Birligi çökmeden önce, “klasik bati demokrasisi” için komünistler, ona demokrasi denmez, asil bizimkisi demokrasidir, dediler. Yani parti içinde, o da tek seçenekli yapilan göstermelik seçimlere dayanarak, “halk demokrasisi” diye ad taktiklari kendi devlet oligarsilerini savunup durdular.



Tek partili ve halkin tümünün oyunun kullanilmadigi gerekçesi ile basini Amerika’nin çektigi kapitalist dünya ise, komünistlerin bu savi karsisinda savaslara varan “demokrasi kurtariciligi” rolünü oynadilar. Hâlâ da sürüyor. Baskan Bush Irak’i, zaten “demokrasi” için isgal etmisti!.. Çin’de bugün Komünist Parti, en iyi demokrasinin kendi ülkelerinde oldugunu kanitlamaya ugrasiyor. Çünkü onlar, 1,5 milyardan fazla insanin gereksiniminin önce “is-as demokrasisi” oldugunu savunmaktalar! 21. Yüzyilin ilk 10 yili, ezilen, horlanan Arap gençliginin “demokrasi ugrunda canini ortaya koydugu” bir dönem olarak tarihe geçti Son Iki yildir ise halklar, “Arap Bahari"nin kanli zemherisini yasiyor. Türkiye’de de, kurdugu laik demokratik cumhuriyet sayesinde sandiktan çikan politikacilar, Mustafa Kemal Atatürk’ü, diktatör ilan ederek, demokrasi havarisi rolünü oynamaktalar; Halkin 90 yillik demokratiklesme çabasini ve ulusun büyük özveriyle gelismis ülkeler düzeyine yaklastirdigi ekonomik-sosyal birikimi inkâr ettiler. Demokrasinin özündeki “halkin egemenlik iradesini”, sandiktan çiktiktan sonra, “kendi siyasal iradelerine” dönüstürdüler. Yolun basinda, askeri vesayet korkusuyla “kan kusup kizilcik surubu içtiklerini” söylerken, vesayeti kendi ellerine aldiklarinda, “demokrasi bizim için hedefimize giden yolda araçtir” demistik de, dediler.



12 Eylül 1980 darbesinin bu ülkenin basina açtigi birçok sorun var da, en büyügü bence, seçim ve partiler yasasinda yaptiklari degisikliktir; çünkü 1950’den beri, kesintilere, eksiklik ve aksakliklara karsin, parlamenter demokrasimizi bu iki yasa ayakta tutuyordu. Barajsiz nispi temsil sayesinde halkin gerçek iradesi, büyük ölçüde sandiga yansiyor ve partiler yasasi sayesinde de, parti içi demokrasi isliyordu. AKP’nin Necmettin Erbakan’in milli görüs siyasetinin bir devami oldugunu kimse yadsiyamaz. Ancak unutulmasin ki, 1973’de Milli Selamet Partisi yüzde 8 oy aldigi hâlde, 48 milletvekili çikardi ve Bülent Ecevit’in basbakanliginda CHP ile koalisyon yaparak iktidar kapisini açti. Yine animsayalim, degisen yüzde 10 barajli 2002 seçiminde, R. T. Erdogan’in AKP’si yüzde 34'le yani halkin sadece üçte birinin oyuyla tek basina iktidar oldu. Oysa Ecevit’in CHP’si, 1977’de yüzde 42 oy aldigi halde tek basina hükümet kuramamisti. Bu gün ülkede, laik demokrasi karsiti bir baskaldiri varsa nedeni, sözde ekonomik istikrar ugruna temsilde adaletin yok edilmis olmasidir. Yine bu gün, birakiniz “ileri”sini, 1980 öncesi demokrasisinin özlemi çekiliyorsa, diger nedeni de, yok olan “parti içi demokrasi"dir. Iktidariyla ve muhalefetiyle artik milletvekillerinin tamamini genel baskanlar atar olmustur.



1980 öncesine benzer sekilde yargiç denetiminde yani yasal ön seçim yapilmadikça, aday belirlemede anketmis, egilim saptamasiymis gibi yöntemlerden söz etmenin, kesinlikle demokratik olmadigini en iyi bilenler yine, kendine saygisi olan, deneyimli politik önderlerdir. Kapitalizmin tam bir baskisi altina giren dünyanin artik, klasik demokrasi ile baris içinde ve insanca yasanir bir gezegen olamayacagi açikça görülmektedir. Basbakan Erdogan’in demokrasiyi, salt sandik olarak görmesinden kaygilanan Cumhurbaskani Gül “hayir, demokrasi sadece sandik degildir” demek ihtiyacini duymustu. Artik dünya bu çarpik demokrasi konusunda bir arayis içine girmistir; adi ne olursa olsun, hukukun üstün olacagi, insan haklarini ve özgürlükleri güvence altina alan ve ekonomik-sosyal-kültürel haklar konusunda halklarini doyuran ve güven veren bir siyasal ve toplumsal düzenin çerçevesi yeniden tanimlanmak durumundadir. Birlesmis Milletler'in en deneyimli Genel Sekreteri Kofi Annan’in, görevini devir ederken benzer öneriyi yapmisti; Küresel sermayenin isine gelmeyen bu tartismayi, Türkiye basta, öteki dünya yapmaya baslamalidir. Bunun için gerekli birikim, deneyim ve insan kaynagi yeterinden çok vardir. Bir ülkede “akil adamlar” aranacaksa, iste asil konu bu olmalidir. Elbette, parti genel baskanlari, bu ulasilmaz güç ve yetkilerinden özveride bulunma yürekliligini gösterebilirlerse!







Tarih: 18.07.2014 20:31:22

Okunma : 484

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır