Cevikce / Haber ayrıntısı

CHP’de degisen bir sey yok!

Sandiktan çiktim diye, ne kadar zeki, ne kadar yürekli ve ne kadar usta politikaci
 


olsa da, bir kisinin yetisme evresinde aile ve mahalle baskisinin etkisiyle, bilinçaltina doldurdugu, sapkin amaç ve hedeflerini toplumun amaç ve hedefleri haline getirmeye hakki, hukuku ve yetkisi olamaz. Önüne sandik kondugu her ülkede ve tarihte halkin, çok büyük oranda, ekonomik ve sosyal sorunlarinin çözümü için oy kullandigi aritmetik bir gerçektir. Bu gerçege karsin, henüz demokrasinin kurum ve kurullariyla özümsenmedigi ve kalkinmasini (sanayilesmesini) saglayamamis ve yüzde sekseni yoksulluk ve açlik sinirindaki ülkelerde, önder geçinen politikacilarin, halklarin irk, din, mezhep gibi alt kimliklerini tahrik ederek oy alabildikleri çok görülmüstür.
Üst üste üç seçim kazansa da, (Adolf Hitler gibi) insan haklarini, özgürlükleri ve adaleti yalniz aile boyu kendisi için hak görenlerin sonunda yitip gittigi de yakin tarihin bir gerçegidir. Toplum yasaminda zaman unsuru, insan ömrü gibi ölçülemez. Kimi zaman erken ama daha çok o toplumun degisim hizina göre geç de olsa, halklar hep, bir gün “yeter” demistir. Bu gerçegi görmek için birakiniz, 20. Yüzyilin ikinci yarisini, 21. Yüzyilin su on bes yilinda olanlara, önyargisiz bir gözle bakmak yeter.
Bir süredir, sikça yineledigim iki deyim var: “Umut hep vardir” ve “umutsuzlukta hakli çikmaktansa, umutta yanilalim”. Yine herkese, son çeyrek yüzyilda, uzaklara degil, Türkiye’mizin içinde ve çevresinde olan degisim ve dönüsümlere neden olan olaylarin dosyasina bir kez daha göz atmalarini salik veririm. Olaylarin basinda ve içinde adi geçenlere de, “dedikleri, demedikleri-yaptiklari, yapmadiklari “yla söyle bir daha bakin lütfen. Örnegin, dünkü bir cumhurbaskani, Gezi olaylarinin ilk günü, güvenlik güçlerinin “orantisiz güç kullandigini” söylerken, “demokrasi yalnizca sandik degildir” demisti. O günün bir basbakanin da, onun bu sözüne yaniti, “kim ne derse desin, evet, demokrasi yalnizca sandiktir” olmustu.
Dünyanin ileri ya da geri hiçbir demokrasisinde, seçilen bir politikaci, partisini birakip halkin tümünün cumhurbaskani olmasi gerekirken, adalet ve hukuk kurallarini ayaklar altina alip, partisinin ve hükümetin basina bir emanetçisini tayin edip, sonra görevine basladigi görülmedi. Daha önceleri bir baska politikaci da yerine emanetçi getirmisti ama o hiç yoksa o atamayi, partisinin kongresinde baskanlik koltugundan cumhurbaskani sifatiyla yapmadi. 27 Agustos kongresi iki gün sonra yapilsaydi, görevi sona eren parti kurucusu dünün cumhurbaskani, o partinin kongresinde kesinlikle genel baskan seçilirdi. Aile boyu tek basina ve tek elden ülkeyi yönetmek isteyen yeni cumhurbaskani, yedi yil partizanligi agir bastigi halde “kader kardesinin” emanetçiligine güvenmedi. Dünkü cumhurbaskani, “Kirginim” diyerek ayrildiktan sonra Istanbul’a geldigi sabah, ilk görevi “günah çikarmak” için Erbakan Hocasinin mezarini ziyaret etmek oldu!
Dünkü cumhurbaskanini, ilk milletvekili oldugu yillardan tanirim. Ayni fakülteden mezunuz. Erbakan Hocanin bakaniyken milli görüs kadrosunun en akillilarindandi. Kayserliligin bütün özelliklerini bendinde tasir. Erbakan’in mezari basinda neler düsündügünü ve gelecekle ilgili aklindan neler geçtigini az-çok tahmin edebiliyorum; Bu günkü cumhurbaskaniyla önemli iki konuda aykiriliga düstügü çok açik. Ilki, demokrasinin salt sandik olmadigi anlayisi. Ikincisi de dis politikada ve Avrupa Birligi konusunda güdülen politikadaki yanlislik.
Simdi diyeceksiniz ki, “anlasilan sen, CHP’den umudunu kesmissin!”. Hayir, asla kesmedim, kesmem de. Ancak, son kurultaydaki, genel baskanlik konusmalarini dinledikten sonra, bir süre daha, “CHP’nin iç islerini(!) yazmama” kararimi sürdürecegim.

Tarih: 6.09.2014 14:04:18

Okunma : 505

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır