Cevikce / Haber ayrıntısı

Bir “Tiran’in” Antropedagojisi*

Kangren hale gelen sorun, AK Saray’in bütçesiyle, güvenlik güçleriyle, yargisiyla
 


ve istihbaratiyla, sonunda tek basina eline aldigi “ülke yönetiminin” kontrolden çikmasidir. Sanki devletin bütün kurumlari sorumluluk ve yetkilerini AK Saraya devretmis bir durumda. Parlamento islevsiz, hükümet sekretarya, basta yargi bütün kurumlar “bagli” hale getirildigi için, güncel en basit konularda bile tam bir sorumsuzluk ve sahipsizlik yasaniyor.
Yüz yila yaklasan demokrasi deneyimimiz kazanimlari olan, iktidariyla ve muhalefetiyle egemenligin halk adina sorumlulugunu almis Meclis, bagimsiz Yargi, laik demokratik Kamu Yönetimi ve ülkenin her alaninda ve olayinda etkin ve evrensel hukuka bagli Icra, sanki tarihi birer ani gibi? AK Saray, TBMM’ni yok sayan ve “ben de seçildim” diyerek, millet adina “egemenligi” ve devlet adina da “vesayeti” eline geçirmis durumunda.
Kendi disinda artik tam anlamiyla “yandas” yaptigi parti kadrosunun, hükümet üyelerinin, yazili ve görsel yazar-çizerlerin ve kamu yöneticilerinin düsünme, sorgulama ve karar alma hak ve sorumlulugunu tek basina ve tek elde üstüne almis ve bunu da dünya-aleme kabul ettirmek için her yola bas vuruyor. Dolaysiyla bireysel (önyargilari, sezgileri, bilinçalti saplantilari ve kendince ilahî (!) duygulariyla), hak-hukuk ve ahlak anlayisina göre, kimi zaman ve yerde baski, tehdit, kimi yerde de ödün ve ödül yoluyla istedigi sonucu almaya çalisiyor.
Ne var ki, ülkemiz açisindan sonuç, her gün dünden çok daha kötü durumda. Çünkü, bu “olumsuzluklar süreci”, bu gün AK Saray’da “erisilmez bir güce” ulastigini sanan Politikacinin, daha yolun basinda, laik demokratik cumhuriyetin yerine, hedefi olan bilinçaltina yer etmis, çagdas ve uygar dünyaya kökten zit bir yasami, zorlamak için attigi ilk adimla basladi. Iki sözünü animsayalim: Basbakanliginin ilk günlerinde Rize’de “demokrasi benim için amaç degil, hedefe giden yolda araçtir”, ikincisi de, vesayeti eline geçirdikten sonra söyledigi “hedefim, dindar nesil yetistirmektir”. Bilinçaltindaki baskin dürtü de, daha 1994’de bir TV Kanalinda açikça itiraf ettigi, Islâm’in mutlak sarti dedigi, “Seriatin” banisi olmak.
Toplum felsefesi üzerine yapilan bilimsel arastirmalar su gerçegi ortaya koyuyor; “Tiran” haline gelmis liderlerin kisilik (pedagojik-psikolojik‘ruhsal’) yapisini, çocukluk ve delikanlilik dönemlerinde aldigi “aile, çevre ve okul egitiminin” niteligi belirler. Bu açidan baktigimizda, anlasilmaz olan, AKP’nin kurulusu ve devaminda, bulunduklari konum (nitelikleri, bilgileri ve yetismislikleri) açisindan su üç politikacinin Onun, o katilasmis kisiligini, o degismez yüzünü ve er-geç bu günlere gelinecegini, nasil oldu da görmedikleri, göremedikleri ya da gördüler se neden zamaninda engellemeye çalismadiklaridir? Abdullah Gül, Bülent Arinç ve Ömer Çelik.
Çünkü bu politikacilarin, sözünü ettigim konuda yani aile, çevre ve okul egitimi konusunda, hedefleri ayni olsa da, Recep Tayyip Erdogan’la, siyasal özde, yorumda ve yöntemde aralarindaki derin uçurumu görmüs olmalari gerekirdi. Hiç yoksa hepsinin ortak davasi olan “milli görüs” Lideri Necmettin Erbakan’in, daha 1990’larin basinda R.T. Erdogan’la ilgili uyarilari vardi, (isteyen You Tube’dan izleyebilir).
Amacim onlari suçlamak degil, tersine onlara verdigim önemi ve belki bu yorumlarimi ciddiye alirlarsa, onlar ve onlar gibi AKP’de daha baska sorumluluk ve görev duygusu olanlarin hala yapabilecekleri olduguna inandigimi belirtmek istedim.
*Antropedagoji=Pedagojik açidan dikkate deger tarihteki sahsiyetlerin durumlarini inceler ve günümüz ile karsilastirmali veri alisverisi yapar.


.


Tarih: 3.07.2016 21:04:47

Okunma : 438

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır