Cevikce / Haber ayrıntısı

Bu Gün Cumhuriyet ve Demokrasi Bulusmasi

12 Mart 1971 dolayli darbesinden bu yana, basta 12 Eylül 1980, dogrudan ve dolayli darbelerin
 

hiç birinin içinde, arkasinda, yaninda ve yöresinde sosyal demokratlar (partiler, sivil toplum kuruluslari ve kisiler) asla yoktur. 12 Mart Müdahalesi'nde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Sekreteri Bülent Ecevit, sonuçlari itibariyle “bu müdahale CHP’ye karsidir” diyerek, tepki göstermis ve görevinden istifa etmistir. Ve o çikisi, O'nu CHP Genel Baskanligi'na götüren en önemli etmen olmustur. Sonrasinda yapilan 1973 Genel Seçimleri'nde de halk, Ecevit’in o demokratik eylemini desteklemis, CHP en çok oyu almis ve Ecevit Basbakan olmustur. 12 Eylül Darbesi'nde yine en çok haksizliga ugrayanlar, CHP ve sosyal demokrat siyaset çizgisindeki siyasetçilerdir. Kimi iskence gören, kimi hukuksuz yere tutuklanan milletvekilleri olmustur. Genel Baskan Bülent Ecevit aylarca Hamzakoy’da gözetim altinda kalmis. Deniz Baykal’in da içinde oldugu önde gelen bir grup milletvekili de Zincirbozan’da tutsak edilmistir. Dahasi, Cumhuriyet'in kurucu partisi CHP ve demokratik yasaminin (parlamenter demokrasinin) aslî ikinci partisi Adalet Partisi (AP) kapatilmistir. Benim de aralarinda oldugum, 1977’de halkin oylariyla seçilmis milletvekilleri, siyasi yasamdan yasaklanmislardir. Bunlari sunun için animsatiyorum: Iste bu aci geçmisi yasayan CHP’nin, bu gün mecliste olan milletvekilleri ve ilçelere kadar partinin yönetiminde olan kadrolari, 15 Temmuz gecesi, ülkenin demokrasisinin gelecegi açisindan elbette en çok kaygiyi duyanlardir; ama Genel Baskan Kiliçdaroglu’nun çok dogru saptamasi ile devletin düsürüldügü “yönetim zaafi” yüzünden, bu isaret ettigim dönemin CHP’lileri, yani ben ve benim gibi sosyal demokratlar, daha derin ve farkli bir aci içine girdik. Denecek ki, “son on yildir olanlarin ülkeyi buralara getirecegini yine basta Genel Baskan Kemal Kiliçdaroglu olmak üzere, merkezin solundaki sorumlu herkes konusarak-yazarak-çizerek elestirdi ve çözüm önerdi. Öyleyse, resmî sorumluluk tasiyanlar varken, bize ne oluyor?”. Yanitim sudur; Çok kisa dönemler disinda ülkemizi hep merkez sagdaki partiler yönetmis olsa da “Biz”, 1961’den bu yana anayasalarimizin degismeyen “Türkiye Cumhuriyeti'nin, laik demokratik ve insan haklarina dayali bir hukuk devleti olma” temel ilkesine, sonuna kadar bagli kaldik ve sorumlulugunu omuzlarimizda tasidik. Bundan böyle de bu ilkeye bagli kalmayi ve sorumlulugunu tasimayi sürdürecegiz. Bunlari söylerken, siradan bir yurttas olmam dolaysiyla haddimi asiyor olsam da yazimi, geçen haftaki yazim gibi bagliyorum: 12 Eylül’den 36 yil ve 28 Subat’tan yaklasik 20 yil sonra, 15 Temmuz 2016 gecesine neden ve nasil geldigimizi, önyargilarimizi ve ezberimizi asarak, ayrintisiyla yeniden düsünmek ve arastirmak zorundayiz. Ama bizden önce, halkin destegi ve oyuyla iktidari elinde tutanlarin, “demokrasinin sadece sandik” olmadigina olan inançlarini, bir kez daha tazelemelerinin, çok daha önemli oldugu gerçeginin altini çizmek istiyorum. -

Tarih: 25.07.2016 17:06:26

Okunma : 456

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır