Yazdırma tarihi : 4/20/2024

AYNI DÜŞÜNMÜYORUM

Tarih: 7/29/2019 7:56:36 AM


Tartışılan S-400 ile ilgili savunma ve dış ilişkiler politikamız konusunda
 


, başta partimin üst yönetimi ve politikacı çoğu arkadaşımla ayn düşünmüyorum. 1 Mart 2003 tezkeresi konusunda da partimin meclisteki tutumunun, o gün de bu gün de yanlış olduğunu düşünenlerdenim. O tarihte henüz AKP’nin gölgesine girmemiş olan Genel Kurmay ve dış isleri üst kadrosu, en birikimli Cumhurbaşkanımız rahmetli S. Demirel, birçok önde gelen dış politika ve güvenlik uzmanı da, tezkerenin geçmesi gerektiğini dile getirmişlerdi. Bu düşüncenin birinci gerekçesi; Irak’a müdahale için İskenderun limanından çıkarak güney sınırımızda yığınak yapacak ABD askeri güçlerine, tezkerede de açıkça belirtildiği gibi kalıcı değil geçiş süreci için izin veriliyordu. İkincisi ve daha önemlisi, bu gün çok fazla kana-cana ve acıya katlandığımız güney sınırımızdan daha güneye doğru destek gücü olarak ABD ile birlikte sınır ötesi ve geniş kapsamlı bir askeri hareket alanı elde etmiş olacaktık. Yine bu gün terör gruplarınca işgal edilmiş olan bölge bütünüyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolüne girecekti.
S-400 ve F-35 anlaşılmazlığı konusundaki ayrı düşüncemi ise, ABD ile birlikte Suriye’ye silahlı müdahaleden başlayarak açıklamaya çalışacağım: AKP’nin Reisi, 7 Haziran 2015 seçimi öncesi bir yandan 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarının fotoğraflanması, bir yandan da MHP liderinin tırmandırdığı radikal milliyetçi suçlamaları yüzünden, oy yitirme korkusuna kapıldı. “Kürt sorununu çözeceğim” diye başlattığı “çözüm süreci” dosyasını buzdolabına kaldırdı. Ancak, bu dönüş AKP’nin büyük oy kaybını durdurmadı. Yenilenen 3 Kasım 2015 seçimi öncesi Suruç’ta başlayan ve hala arkasındaki karanlığın ortaya çıkmadığı Başkentteki toplu katliamların halktaki tepkisi, seçmeni devlete ve dolaysıyla var olan hükümete sahip çıkmaya zorladı. Tek başına iktidarda kalan AKP oldu. Ama Haziran seçiminde, Türkiye Partisi olacağız diyerek barajı geçen HDP, Kandil üzerindeki etkisini tümüyle yitirdi. Demokratik çözüme 1990’lardan beri hep karşı olan PKK, Hendek çatışmalarını başlattı. Daha çok insan canına neden olan tırmanışa, devletin tepkisi çok sert oldu. PKK örgütsel olarak bölgeden kaçarak güney sınırımızda Esad’a karşı olan YPG’ye sığındı. Bu gün ABD ile çatışmaya neden olan Suriye çıkmazının arkasındaki özet budur.
Ancak, bazı akıllı (bilgiç) geçinenler kabullenmese de, bu güne gelişin gerçek hikâyesi işte bu kadar “sahi ve sade”dir. Bu gerçeğin belgesi 31 Mart ve 23 Haziran seçim sonuçlarıdır: 31 Mart 2019 yerel seçim sonuçlarını doğru okumak gerekir; Seçmenin, sandıktaki başlıca gerekçesi, “içine düştüğü ekonomik (aş-iş) çıkmazdan acilen çıkarılacağı” beklentisiydi. Gerekçe buydu ama seçmen oy verirken bu gerekçenin arkasındaki asıl amacı, “ülkenin AK Sarayca uzun süredir kamuoyuna bastırdığı yapay gündemi değiştirmekti”. AK Saray özellikle 2008 ekonomik krizini halktan kaçırmak (gizlemek) için saplandığı “Suriye batağını” ülke gündeminin yaşamsalı (ana maddesi) haline getirdi. “Teğet geçti” geçiştirmesinde saklı olan ise, küçük çapta başlayıp gittikçe tırmanan sınırdaki yığınağın faturası, enflasyon ve işsizlikteki artış oldu. Zaten, geçen hafta, ekonominin özellikle mali açıdan içine düştüğü aczin nedenini Partili Cumhurbaşkanı (Tek Adam) da, milyarlarca dolara varan askerî harcamaya(*) bağladı: “Helikopterlerimiz buraya uçarken yapılan yatırımların ne olduğunu hesapladın mı sen? Bay Kemal. Bir tane merminin bedelini biliyor musun?”.
ABD’nin Büyük Ortadoğu Planı (BOP), Arap Baharı çıkmazıyla terse dönünce, ikna(!) ettiği BOP Başkan Yardımcısı R.T. Erdoğan 2012’de şunları söyleyerek bu güne gelen Suriye harekâtını başlatmıştı: “İnşallah biz en kısa zamanda Şam'a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi'nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi'nde namazımızı da kılacağız. Bilâli Habeşi'nin, İbn-i Arabi'nin türbesinde, Süleymaniye külliyesinde, hicaz demiryolu istasyonunda kardeşliğimiz için dua edeceğiz”. Bu yolun sonunun da halkın “artık dur” dediği 31 Mart 2019 yerel seçimi olduğunu, Tek Adam R.T. Erdoğan’ın kendine bile itiraf edemese de gördüğünden kimsenin şüphesi olmasın.
Tek Adam 31 Mart’ta sadece bir seçim kaybetmedi. Tek Adam, 30 Mart’a kadar adam yerine koymadığı bir Genç Adama yenildi. Hem de “erişilmez gücünü” aldığı “sandıkta yenildi. O gücü yıllarca doğru dürüst ve özverili bir emek sonucu elde etmiş ve özümsemiş olsaydı, belki hazmeder ve olgunlukla sineye çekerdi. Hatta soğukkanlı bir özeleştiriyle yeniden ayağa kalkmaya çalışırdı! Tarihteki benzerleri gibi onu yapamadı. O şimdi de hep yaptığı gibi, ekonomik ve sosyal hakları açısından adil bir yaşam olan halkın gerçek gündemini ne yapıp, yapıp saptırmaya ve karartmaya çalışıyor. Demokrasi “sadece sandık” saptırmasıyla yine salt oy hesabıyla (sandıktan bir defa daha çıkmak hırsı içinde) tehlikeli senaryoların, olmayacak duaların, genetik arayışların, inançsız vaazların ve seçmenin damarındaki zaafları deşmenin, peşinde.
Bırakın televizyonlarda AK Saray’a yaranmak için gırtlağı patlarcasına bağıran-çağıranları, başta Partili Devlet Başkanı, yandakçısı (benim sıfatım) MHP Başkanı ve hatta CHP G. Başkanı olmak üzere siyasetin içinde olan, herkes şu gerçeği çok iyi biliyor ve görüyor. NATO’da üye kalmakta direnen Türkiye Cumhuriyetinin İktidardaki parti hükümeti, bu Rus malı S-400’leri ateşlemek zorunda kalacağı bir saldırıyla hedef olursa, “değil yalnız 720 yıllık devlet geçmişi olan Anadolu ve Rumeli, değil Ortadoğu, o gün tüm dünya 3. büyük savaşla karşı karşıyadır”, demektir!
İşte bu açıklamalarıma dayanarak, dehşeti-dengiz silahlanma yarışındaki karşıt sömürgen devletlerden dün Birinin, bu gün Diğerinin, yarın bir Ötekinin yanında ya da karşısında olup, yakın bir olası(!) saldırıya karşı, Ulusu (Milleti) ayakta tutma politikasını yanlış bulduğum için “aynı düşünmüyorum” diyorum.
(*) tarım ve sanayi üretimindeki düşüşün, reel yatırımlardaki oransal gerilemenin ve bunlara bağlı olarak, fiyatlarda, işsizlikte, iç-dış borçlanmada olağanüstü yükselişin en önemli nedeni, kamu ve özel tasarruf gücümüzün (kaynaklarımızın) son 5 yıldır güvenlik harcamalarına gitmesidir.
Not: sabırla okuduğunuz için teşekkür ediyorum


Haber NO: 1177

Kategori: BiGazete